Paylaş
“YA var ya... Dolar 2.50 olduğunda elimdekileri satıp TL’ye dönseydim, sonra 2.42 olduğunda yine dolar alsaydım, efendim 2.49’da tekrar elden çıkarıp, ters hareket ettikleri için borsa endeksine oynasaydım, çifte kavrulmuş kazançlar elde ederdim...”
Bakın, bu muhabbeti muhtemelen kendi aklınızdan da geçirmişsinizdir, yakın çevrenizden de dinlemişsinizdir.
Peki bu işler bu kadar kolay mıdır?
Açık söyleyelim.
Böyle bir dünya yok.
Bu işi sürekli becereni, hele hiç yok.
O yüzden bu sıkıcı geyiğe muhatap olduğunuzda, tavsiyemiz kafanızı sallayarak dinleyin ve içinizden “üfff” deyin.
Süleyman’a kalmayan dünya
CUMHURBAŞKANI olduğunuzda siyaseten “bayatlamaya” başlıyorsunuz.
Başlangıçta kabullenmiyorsunuz, yeri geliyor celalleniyorsunuz, azar azar irtifa kaybetmenize engel olamıyorsunuz.
Özal da Demirel de bu böyle oldu.
Hele bir de eski cumhurbaşkanı olduğunuzda sizden sonra oluşan dengeler taze başlangıçlar yapma şansını, çok istisnai haller dışında pek vermiyor.
Bizim sistemimizde başbakanlar icranın birinci derece patronu.
Bu sebeple bir müddet sonra kaçınılmaz olarak, hemen her kesimin “kıblesi” haline geliyorlar.
Bu lafları neden ediyoruz?
Siyaset sosyolojisini esas alıp bir senaryo türettiğinizde, istikbalin halihazırda icrai direksiyonda olanlar lehine geliştiği bir tablo ortaya çıkıyor.
Aktif siyasette gelecek bekleyenlerin dikkatlerine sunarız.
Hesap uzmanları
HESAP uzmanı kökenli yöneticiler son dönemlerde kamu ve özel sektörde giderek ağırlıklarını artırıyor.
Halihazırdaki en meşhur hesap uzmanı, Kemal Kılıçdaroğlu.
Koç Holding’in yeni CEO’su Levent Çakıroğlu da bu ocaktan yetişme.
İzmir’de Yaşar Holding CEO’su Mehmet Aktaş da eski bir hesap uzmanı.
Yanı sıra ESİAD Başkanı Mustafa Güçlü, ekonomiden sorumlu bakan yardımcımız Adnan Yıldırım hep hesap uzmanı kökenli kişiler.
Gerçi artık Hesap Uzmanları Kurulu tarih oldu.
Geçtiğimiz yıllarda Maliye’nin denetim birimleri tek çatı altında toplandı.
Ama o ruh devam ediyor, bizim de içinden yetiştiğimiz bu özel yapı eski statüsünü özlüyor.
Genç ölümler
FIRAT Yılmaz Çakıroğlu.
Gencecik bir fidandı.
Delikanlıydı. Kanı kaynıyordu.
Doğru bildiğinin, inandığının arkasındaydı.
70’li, 80’li yılları yaşayan bizler bu genç insanların yaşadıkları duyguların yabancısı değiliz.
Her kesimden gençler, inandıkları uğruna hayatlarını ne de kolayca sunarlardı davalarına.
Oysa bir üniversite kampüsü tartışması asla ölümle maliyetlenmemeli.
Biliyoruz, kaybolan yaşamı anlamlandırmak için politik gerekçeleri yükseltenlere sükut etmek durumundayız.
Ama en netice ateş düştüğü yeri yakıyor, o gencecik yakışıklı çocuklar içinizi acıtıyor.
Umarız ölümü bu ülkeye kalıcı, adil, sindirilebilir, demokratik bir barışın gelmesine katkı sağlar, karar vericilerin sağduyularını sürekli kanatan ve diri tutan bir mesaj olur.
Paylaş