Paylaş
Hele Türkiye gibi sermayesi kıt bir ülke iseniz, mecburen dış tasarruflara ihtiyaç göstereceğinizden, yabancı sermaye denilen “ürkek tavşanı” tedirgin etmemeniz icap eder.
Türkiye’nin tasarruf oranı milli gelirinin takribi %15’dir.
Bir ülke sadece kendi kaynakları ile yetinmek durumda ise tasarruf kapasitesi kadar yatırım yapabilir.
Yatırım, ekonomik büyüme demektir. Türkiye’nin tatmin edici bir büyüme seviyesini yakalayabilmesi için milli gelirinin %23-25’i arasında yatırım yapması gerektiği biliniyor.
İşte, aradaki fark için yabancı sermayeye ihtiyaç duyuluyor.
Dolayısıyla refaha giden yol ancak dışsal tasarrufları cezbederek mümkün olabiliyor.
Yabancı sermaye ister borç, ister portföy ister sabit yatırım amaçlı gelsin, “güven” duyacağı bir ortam arar.
Bu sebeple, en kestirme anlatımıyla, bir “hukuk” ülkesi olmanız gerekiyor.
Böylesi bir kültürde, insan haklarından çevre bilincine, evrensel demokrasinin olmazsa olmaz duyarlılıkları gelişir ve tüm toplumu saran bir yaşam biçimine dönüşür.
Hiç şüphesiz medeni bir toplum olabilmenin tek parametresi ekonomik büyüme değildir.
Vurgulamaya çalıştığımız, “refah”, basit sonucu itibariyle korunmaya ve kollanmaya muhtaç bir “değer” yaratır.
Bağlı olarak, bu sayede oluşan “kazanım”lar ülkeyi uluslararası toplumun taleplerine uygun bir hukuk modeline doğru evriltir.
Dikkat buyurun; ne zaman demokrasiden uzaklaşıyoruz, mecburen mottomuz “fakir ama onurlu” olma hamasetine yelken açıyor.
-----
Hakan Çorba
ÜÇKUYULAR, Balçova hattında 1977 yılından beri kendi yolunda telaşsız yürüyen bir mekan vardır. “Hakan Çorba” diye bilir lezzet avcıları bu lokantayı.
Çorbacı Hakan, adından da anlaşılacağı üzere, tuzlama, beyin, işkembe, bilumum sakatat çorbaları, kuzu kellesi, tandırı, pilavı ile bu neviden “taama” düşkün olanlar için bir mabettir.
Şimdilerde klasik menüsünün yanına pide ve kebabı da ekleyerek, bizce yanlış çeşitlendirmeye giden Hakan Çorba, şüphemiz yoktur ki, bu kentin gizli değerlerinden biri olmayı daha yıllarca sürdürecektir. (Mithatpaşa Cad. No: 1440/18 BALPA İşmerkezi - Balçova)
-----
Böyle mi olacaktı
KUZEY Irak’ta Kürtler bağımsızlık referandumuna gidiyor.
25 Eylül’de kesine yakın bir ihtimalle bağımsızlık kararı alınacak.
Irak Anayasası’nın kendilerine tanıdığı bir hakkı kullanıyor Barzani yönetimi.
Türkiye bu gelişmelerden tedirginlik duyuyor.
Yeni oluşan bir Kürt devletinin ülkemizden toprak talep edebileceği ve bölünebileceğimizden endişe ediliyor.
MHP Lideri Devlet Bahçeli bu durumu “savaş nedeni sayarız” diyor.
Uluslararası hukukta bu söylemin bir karşılığının olmadığını Başbakan Binali Yıldırım ifade etti.
Kürtler Mezopotamya’nın çileli halkıdır.
Irak’ta Saddam dönemi ve sonrasında çok bedel ödediler.
Dolayısıyla bağımsızlık talepleri anlaşılmaz değildir.
Keşke, vazgeçtiğimiz “barış süreci”ni “mutlu son”a ulaştırmayı becerebilseydik, şimdilerde mevcut gelişmeleri çok daha az sıkıntıyla hatta “fırsat” olarak karşılardık.
Ama, heyhat, iç politik hesaplar, milliyetçi tercihler, ülkemizin belki de en önemli meselesini farklı bir yöne doğru çevirdi.
Türkiye nüfusunun önemli bir yüzdesini Kürt kökenli vatandaşlarımız teşkil etmesi müthiş bir avantajdı.
Pekala bir çözüme gidiliyordu.
Şimdi çözümsüzlüğü tırmandırmayı marifet belliyoruz.
Hal böyle olunca da referandum sonuçlarından tedirgin olmamız, maalesef haksız değildir.
Paylaş