Paylaş
Nitekim an itibari ile rakamlar büyüdükçe büyüyor. Artan döviz talebini bastırmak için bankalara TL cinsinden uzun vadeli ve düşük faizli hazine tahvili verme “ceza sopası” ile onların müşterilerini ikna etmeleri isteniyor. Pek çok banka yaptırımlara muhatap olmamak için müşterilerini KKM’ye geçişte dövizlerine yüzde 50’lere varan yıllık peşin faiz önermeye başladılar. Rakamlar 125 milyar dolar mertebesine ulaşmasına rağmen talebi düşürmeye kifayet etmiyor. Bu defa bankalar nezdinde bulunan Türk Lirası’nın dövize yönelmesini önlemek için kredi kısıtlamaları getirilmeye başlandı. Halen serbest piyasada döviz ve faizler resmi fiyatlarının hayli üstünde seyrediyor.
Hani yine “ortodoks” yöntemlere geri dönülmeye kalkılsa, TCMB rezervlerinin seviyesi KKM uygulamasından geri dönüşü kısa dönemde mümkün kılamayacağı açık. Şu anda, kişilerin kendi hesaplarında bulunan, bırakın dövizi, TL talep edildiğinde bile bankalar ciddi zorluk çıkartıyor. İş dünyası üretim ve satış planlamaları yaparken ihtiyacı olan ithalat dövizini temin edip edemeyeceği hususunda tedirgin olmaya başladı.
Pek çok ekonomist büyük bir kriz öngörüsünde bulunuyor. Üst yönetim, uygulanan politikaların doğru olduğunu, faizlerin düşürülmesinin enflasyonu aşağıya çekmeye başladığını ısrarla ifade ediyor. Ancak piyasaların genel görünümü; bu yönetim anlayışının “sürdürülemez” olduğunu gösteriyor. Piyasalar finansmana erişim konusunda çok büyük zorluk içinde.
Özetle; ekonomide derin bir “darboğaz” yaşanıyor. Analistler; bankacılık sisteminde döviz mevduat yükümlülüğünün 212 milyar dolar, yurtdışı borçlarının 95 milyar dolar olduğu bir ortamda nakit mevcudunun sadece 23 milyar dolar olduğunu belirtiliyor. TCMB’nin net döviz pozisyonunun (-) 75 milyar dolar olduğu biliniyor. Seçim sonrası kim kazanırsa kazansın ekonomi yönetiminde yeni yüzler ve yeni bir program elzem gözüküyor. Türkiye dinamik bir ülke, her şeye rağmen rasyonel kararlarla çabuk toparlar. Aksi halde ateşlenmiş fitilin üzerinde oturduğumuz dinamit fıçısına iştahla yaklaştığını belirtmek gerekiyor. Kanaatimiz odur ki seçim sonrasında siyasi gelişmelerden bağımsız, piyasa gerçeklerine uyumlu bir geçiş mutlaka beklenmelidir.
Paylaş