Pısırık gazetecilik

Haberin Devamı

“Elalemin enayisi sen misin?” “Rüzgara karşı...” “Don Kişot’luğun alemi yok” “Oğlum, bak dalgana, akıllı ol” “Böyle gelmiş, böyle gider” “Şimşekleri üzerine çekme”.
Tüm bu deyimler, aslında size tek bir şey önerir.
İdare-i maslahatçı olmanın küflü konforudur bu.
İşin acısı bu yaklaşım müthiş bir kabul görür.
Hayatın her alanında bu tutumun izlerini gözleyebilirsiniz.
Hani mevzu nispeten hafif konulara ilişkindir, fazla mesele etmez, gülümser geçersiniz. Ama temel hususlarda “top gezdiriliyorsa” işte o noktalarda içinizi bir acılık kaplıyor.
Böylesi hallerin en fazla yaşandığı meslek gazetecilik ve özel olarak, gazete köşe yazarlığıdır.
Size tahsis edilmiş sütunlar esasında bir meslek haysiyetinin sorumluluğunu omuzlarınıza yükler.
Gazetecilik bir yönü ile “netameli” konulara cesaretle girmeyi gerektiren bir şövalye mesleğidir.
O sebeple gazetecilerin yalnız insan olduklarından dem vurulur.
Gazeteci kamu adına mesleğini icra ettiğinin bilincinde olmalıdır.
Doğal olarak bu yol, dikenlidir, çatallıdır, risklidir, kişisel ilişkileri örseleme ihtimalini her daim bünyesinde taşır.
Bu yazıyı hani diyelim ki, büyük futbol takımlarının suyuna giden spor gazeteciliği bağlamında örnekleyerek de bitirebiliriz.
Ama ben konuyu daha spesifik bir alana, bölge gazeteciliği eleştirisine getirmek istiyorum.
Değerinden, kapasitesinden, bilgisinden emin olduğum pek çok gazetecinin, “durumu idare etme”, “fincancı katırlarını ürkütmeme”, “dengeleri gözetme”, “suya sabuna fazla dokunmama” “yüzyüze bakma” “ayıp etmeme” anlayışı ile hareket ettiğini görüyor, gerekçelerini anlasam da anlamak istemiyorum.
Kaleme “kırk özen düğümü atma”, “sorumlu hareket etme” mecburiyeti değildir şüphesiz kastettiğim.
Aynı şekilde “aykırı olma” adına psikolojik ortamı provoke etmekten de hiç bahsetmiyorum.
Vurgulamaya çalıştığım; bildiği, hissettiği, sezdiği yada bilmesi gereken konularda, pas geçme kurnazlığına tenezzül etmemektir.
Konu bölgenin falanca önemli kişisi de olabilir, iktidar, din, etnisite, eşcinsellik ve benzeri hususlar da olabilir.
“Mayınlı araziye girilmez” söylemini “neme lazımcı” renksizlikle öpüştürerek bu meslek yapılmaz, yapılmamalı. Şüphesiz, tenzih edilmesi gereken pek çok gazetecimiz var. Ancak amatör bir köşe yazarı olarak kimse bana bu konuda hiçbir sorun olmadığını söylemesin.

Haberin Devamı


Enseyi karartmayalım

Haberin Devamı

Olgun demokrasilerde çoğunluğu elde eden siyasi partiler, esasında azınlıkta kalanların en temel güvencesidir.
Demokrasi, çoğunluğun her istediğine göre bir toplum ve yönetim biçimlemesi değildir.
Çağımızda temel insan hakları, asla bir “oy meselesi” değildir.
Bu sebeple demokratik kültürün yerleştiği toplumlarda temel haklara saygı, tıpkı “su içer gibi” içlere sindirilir.
Ben Türkiye’yi yönetenlerin bu anlayışta olduğunu düşünenlerdenim.
Münferit kötü örneklerin, yalpalamaların, zaman zaman kafa karışıklığı yaratan eylem ve söylemlerin bu genel yaklaşımı, aşırı kötümser olmamıza sebep olacak şekilde tehdit etmediğini görüyorum.
Bardağın boş tarafı üzerinden iç karartıcı yaklaşımlarla “kötü bir Türkiye” portresi çizmek, ülkenin geçmişine baktığınızda realiteyi yansıtmıyor.
Yaşanan bazı “hamlıkların” hepimiz farkındayız. Bunlar zamanla giderek azalır. “Denizler durulmuyor, dalgalanmadan”.
Bakın, askeri vesayet büyük ölçüde bitti, Kürtlere geçmişte yapılan haksızlıkları telafi etmeye çalışıyoruz. Avrupa Birliği önemimizi giderek daha fazla idrak ediyor. Medyanın üzerinde bir baskı hissedilse de, herkes yine bir biçimde her istediğini yazabiliyor, söylüyor. Yargı da öngörülmeyen tereddüt yaratıcı uygulamalara iktidar dahil herkes karşı çıkıyor, düzeltmeye çalışıyor. Ekonomi siyasi istikrardan güç alıyor ve “tıkırında” gidiyor.
Şimdi bu satırlar sonrası pek çok okur, beni “aymazlıkla” suçlayabilir.
Bakın hayat 21. yüzyıl pratikleri üzerinden şekilleniyor.
Bu dünyada bu işlerin başka türlü olması mümkün değildir.
AK Parti’ye oy vermemiş bir seçmen olarak ben bunu böyle görüyor ve “abartılı telaştan” kendimi arındırıyorum.

 

Yazarın Tüm Yazıları