Paylaş
Rusya operasyonu Donbass’la sınırlasaydı, bir antlaşma zemini mümkündü. Ama artık bir savaş ortamı oluştu, acıları yaşanıyor, binlerce insan ölüyor, Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlar artarak çoğalıyor, Putin şeytanlaştırılıyor... Artık bu mesele Rusya’ya kalıcı bir ders verme, onu muhtemelen dar ve pasif bir çerçeveye sıkıştırma politikasına dönüştürülmeye çalışılacaktır. Belki de soğuk savaşın intikamı Putin’in bu stratejik yanlışı üzerinden Rusya’ya nihayet ödettirme fırsatı olarak değerlendirilecektir. Rusya böylesi bir maliyeti içine sindirmez. Dönüp geldiğimiz yer, onun netice itibari ile bir nükleer güç olduğunu tüm dünyaya hatırlatıyor. Şayet Rusya rencide edilerek ve bileği bükülerek püskürtülecekse bu kolay olmaz. Diploması; karşılıklı tavizlerle bir formül yaratılabilir mi, Ruslar’ın tatmin olacağına karşı taraf razı olabilir mi, açıkça zor gözüküyor.
Sonuç ne olursa olsun, Putin ve Rusya için bir “had” aşımı oluşmuştur ve bundan sonrasına dair zor zamanları mukadderdir.
-----
Denizler duruluyor
UZUN yıllar boyunca Türkiye siyasetini değerlendiren köşe yazılarımı sıklıkla bir klişe cümle ile tamamlardım.
“Denizler durulmaz dalgalanmadan.” Bu cümleden muradım şuydu; Türkiye Cumhuriyeti kurulurken büyük ölçüde “Kara Avrupa” yönetim modelinden esinlenmişti. Laiklik ilkesi, Anglo Sakson anlamı itibari ile değil, din işleri ile devlet işlerinin katı bir şekilde birbirinden ayrılması esası üzerine işletiliyordu. Görünürde 1950’li yıllardan itibaren bir demokrasi söz konusu ise de askeri vesayet her daim ağırlığını hissettiriyordu. 2000’li yıllar rejimin baskıladığı muhafazakârlara iktidar imkânı sağladı. Bu defa Cumhuriyet’in kurucu ezberleri yeniden yorumlanmaya, bir anlamda rövanşist uygulamalarla farklı bir ülke tasavvurunun yapısal çatısı oluşturulmaya çalışıldı. Kolayca gözlenildiği üzere bahse konu farklı anlayışlar kutuplaşma ortamı yarattı. Oysa sadece bir Türkiye vardı, olması icap eden her iki tarafın bir mutabakat zemini oluşturmasıydı. Aksi durum ülke enerjisini boşa harcayan ve her iki tarafın da zarar gördüğü bir huzursuz iklime işaret ediyordu. Ama ne var ki makul bir noktada uzlaşmak ve neyin olması gerektiğinin bilincine varmak için nelerin olamadığını yaşamak gerekiyordu.
Bu sebeple muhafazakâr iktidar sürecinden itibaren bir 20-25 yılın geçmesi gerektiği öngörüsünde bulunuyor ve bu anlamıyla “denizler durulmaz, dalgalanmadan” cümlesini kullanıyorduk.
Sözü 6 siyasi partinin hazırladıkları, bir nevi bir anayasa taslağı çalışması olan metne getirmek istiyoruz.
Burada ideal bir parlamenter sistem oluşturulmak istenmiş. İşin enteresanı benzer bir çaba Ergun Özbudun Anayasa taslağı olarak 2007 yılında bizatihi muhafazakârların desteği ile hazırlanmıştı. O dönem bahse konu özgürlükçü modele, şimdilerde yeni taslağı hazırlayanların pek çoğu mesafeli yaklaşmışlardı. Şimdi de çok muhtemel muhafazakârlar bu yeni taslağa karşı çıkacaklardır. Bu durum göstermektedir ki, esasında her siyasi parti siyasi yaşamın belirli bir evresinde pekala 21. yüzyıla yakışan, hukukun üstünlüğünü gözeten bir anayasa talebini benimsemektedir. O sebeple, asıl olan siyasi partilerin, muhalif duygularla karşı çıkışları değil, erdemini ve gereğini hissettikleri anda savunduklarıdır. Hayat, Türkiye siyasetindeki oyuncuları asgari müştereklerde ve fakat bu ülkeye yakışan demokratik standartlarda bir araya getirmeye adeta mecbur kılmaktadır. 6 siyasi partinin çalışmasını bu manada değerlendirmek, esasında denizlerin sakinleştiği bir demokrasi limanına, tüm siyasi görüşlerin yanaşmasına fırsat oluşturacak çok önemli bir aşama olarak görmek gerekir.
Paylaş