Paylaş
Derken hapisten çıkma vakti gelmiş. Gecenin karanlığında özgürlüğünün ilk gününde ilerlerken, acıktığını hissetmiş ve olmayan parasıyla bir çorbacıya yönelmiş. Karnını doyurduktan sonra, “gösteri” mukabili hesabı ödeyeceği düşüncesiyle cebinden özenle tahtakurusunu çıkarmış ve “hey garson buraya bakar mısın” diye seslenmiş.
Garson aniden masaya gelmiş ve aynı hızla masadaki tahta kurusunu elinin baş parmağı ile ezmiş. “Özür dilerim efendim, başka bir arzunuz?”
Bu hüzünlü öykü bana hep tabiatın ya da insanoğlunun bin bir özenle oluşturduğu ormanların bir ebleh gerekçeyle yanıp kül olmasını hatırlatıyor. Gümüldür’de yüzlerce hektar orman, bir tabiat harikası artık yok. Yılların birikimi bir anda bitti. Gideni hemen geri getirmeniz mümkün değil. Ancak, yine en başından, tek tek fidanlar dikerek, aynı süreci başlatmaktan başka çaremiz de yok. Orman bilinci sadece kamuya bırakılmamalı. Bu anlamda Ege Orman Vakfı’nın ne denli önemli bir sivil inisiyatif üstlendiği, böylesi acılı günlerde daha iyi anlaşılıyor. Hepimize geçmiş olsun.
SEVİMSİZ DEĞİRMENLER
RES (Rüzgar Enerji Santralleri) meselesi giderek tartışmalı olmaya başladı. Özellikle Urla, Karaburun ve Çeşme’yi de içine alan Yarımada’yı istila etmiş durumdalar. Efendim, temiz enerjiymiş, hiçbir problemi yokmuş... Lütfen bu söyleme hemen teslim olmayın.
Bazı Avrupa ülkelerinde RES’ler açıkça yasaklanıyor, bazılarında ise yatırımları askıya alınıyor. Araştırmalar, bu değirmenlerin ekosistem üzerinde çok ciddi olumsuz etkilerinin olduğunu, yanı sıra canlılar ve insanlar üzerinde, özellikle yaydığı “ses” yüzünden sağlık problemlerinin yaşandığını gösteriyor. Mevzu insan sağlığı olunca bizim ülkemizde menfaat ibreleri pek kıpırdamaz. Ancak RES tercihi genele yönelik ne ölçüde menfaat sağlıyor, o da tartışmalı. Yeryüzünün en güzel tabiat parçalarından biri olan Yarımada, gittikçe gelişen ekonomik potansiyeli ile çok özenli değerlendirilmesi gereken bir yer. Çeşme yamaçlarının, Urla bağlarının bu aparatlarla kaplanmasının turistik ve kültürel potansiyele verdiği zararlar iyi düşünülmeli.
Efendim, fosil enerji, atom enerjisi... hepsi kötü, ihtiyaç nasıl sağlanacak? Pek tabii, bu da haklı bir soru.
Ama, enerji tüketimi içinde rüzgarın payının çok küçük olduğu göz önüne alınırsa, mesela güneş ya da hidro enerji gibi alanlara yönelmek daha mı rasyoneldir?
Netice itibarıyla, kim ne derse desin, RES’ler kutsal Ege topraklarına reva görülmemesi gereken haksız ve hoyrat bir yaklaşımdır.
HİÇ OLMAZSA YAYA GEÇİDİNDE
Trafik lambası olmayan yaya geçitlerinde taşıt araçlarının karşıdan karşıya geçmek için bekleyen insanlara öncelik tanıması ve araçlarını birkaç saniye durdurması çok mu zordur? Bakınız, bazı konularda “iyi insan” olmak, “düzgün davranmak” hiçbir ek maliyet getirmez. Bu basit ve insani nezaket kuralına itibar etmek, neden pek çoğumuza “hakkını yedirmek” gibi gelir? Niçin medeni toplumların, adeta “su içer” gibi hayatına kattığı “saygı” bu topraklarda zorlanır? Biliyoruz, bu soruların makul ve basit yanıtları yok. Açıkça, bu konularda da sosyoloji tahliller yapacak hiç halimiz yok. Esasında “boşa” yazdığımızın farkındayız.
Geçen hafta sonu sıkışan trafikte, otobanın emniyet şeridi içimizdeki kurnaz damarın ne ölçüde yaygın olduğunu gösterircesine vızır vızırdı. Hiçbir zaman “kadim” olamamış necip halkımızın kumaşı maalesef bu. Hemen her konuda bu kalitenin karşılığına müstahakız ve hayret etmeye hakkımız yok.
Paylaş