Paylaş
Hukuktan teknolojiye “Batı” hep model olmuştur.
Şüphesiz bu süreç kültürel anlamda da “Batılı” gibi düşünen, oraların değerlerini içselleştirmeye çalışan insanların sayısı azımsanmayacak boyutlara getirmiştir.
Ancak doğuda yaşamak, Anadolu’nun sosyolojik özellikleri ile nefes alıp-vermek, ister istemez kendini en Batılı zanneden bireyler de dahi “hibrit” bir kişilik profili oluşturur.
Toplumun büyük çoğunluğunu açısından böylesi bir “kişilik karmaşası” gündemde dahi değildir.
Onlar muhafazakardır, gelenekçidir, vaka şimdilerde yeni yeni zengin olmaya heveslenmişlerdir, ama esas itibariyle hayata karşı duruşlarından memnundurlar, emindirler, olaylara karşı tepkilerini belirleyen zihinsel altyapılarını tartışmaya açma gereğini hissetmezler.
Bugünün Türkiye’sinde siyasi iktidarları belirleyen işte bu büyük çoğunluktur.
Onlar son 150 yıldır kendileri için “iyi” olacak şeyler hakkında karar veren, onlara çağdaşlık adı altında batı değerlerini empoze eden insanlara karşı mesafeli ve ilgisizdirler.
Bu toplumun realitesi “kendi bildiğini okumaktır”.
Esasına bakarsanız bunun böyle olması da normaldir.
Taşıma suyla değirmeni döndürmeye çalışmak, bir yönüyle insani de değildir, demokratik de.
Toplumu, adına “evrensel” dediğimiz değerlerden hareketle, hızlandırılmış programla biçimlemeye çalışmak pratikte bir sonuç yaratmamakta, kağıt üzerinde kalmaktadır.
Bu noktada “evrensel değerler insanlığın binbir meşakkatle ulaştığı yerdir, zaman ileriye doğru bu değerlere akar” diye bir yaklaşım getirebilirsiniz.
Ancak Doğu toplumlarını gözlediğinizde bu lafların bir kıymet-i harbiyesinin olmadığını kolayca tespit edersiniz.
Toplumun entelektüel sermayesini temsil eden demokrat kimliklerin tıkanmaya başladığı yer buralarıdır.
Bu noktada; hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, erkler ayrılığı, çevre duyarlılığı gibi kavramlar üzerinden inşa edilmiş evrensel demokratik ilkeler, savunucularını, hitap ettiği toplum nezdinde “reçeteci” kılmakta ve bir başka tür “jakobenist” yapmaktadır.
Bugün tüm toplum münevverlerinin “ayılması” gereken husus, Batı değerleri üzerinden yüzleşilmiş, özeleştirisi yapılmış “vicdan” tarifinin bizim coğrafyalarımızın için bire bir geçerli olmadığını idrak etmeleridir.
Kendi toplumsal çerçevesinden süzülerek bireyselleşmiş Batı tipi aydının entelektüel namus anlayışıyla vicdan sorgulaması yaptığınızda, bu ülkeyi, bu ülkenin seçtiği siyasileri anlamanız güçleşmektedir. Oysa Doğu’nun vicdan anlayışı farklıdır.
Doğu vicdanını, merhamet ve benzeri kavramlarla kendi geleneğinden beslenerek içselleştiren Anadolu insanı, ihtimal zenginleşmesine paralel kazandığı özgüvenle, başbakanın zaman zaman seslendirdiği “bizim medeniyetimiz” söylemini, 21. yüzyılda hepimize daha fazla hissettirmeye ve paradigmalarımızı zorlamaya başlayacaktır.
Paylaş