Paylaş
YEREL seçimler yaklaşıyor.
İzmir Büyükşehir’de aday adayları ortaya çıkmaya başladı.
Evvela CHP’yi değerlendirelim.
Bir kere, ‘şayet Aziz Kocaoğlu bir dönem daha devam etmek isterse, hiçbir şekilde başka bir adayın sahneye çıkmaması gerekir’ diye düşünenlerdenim.
Aziz Bey kişilik olarak yıllar geçtikçe artan bir ivmeyle hepimizin sevgisini, saygısını kazanmış bir insan.
Demokrat, makul, alçakgönüllü, çalışkan, cesur... Hülasa pek çok konuda CHP çıtasının üzerinde özelliklere sahip.
Ayrıca kentin sorunlarına, herhalde, ondan daha vakıf birisinin olması söz konusu değil.
Geldiği nokta itibariyle, parti içi kulislerle kendine yol açmaya çalışmasını beklemek Aziz Başkan’a ciddi haksızlık olur.
Şayet Aziz Kocaoğlu kendi isteğiyle bu göreve talip olmazsa, bize göre ikinci en uygun aday, Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’dir.
Tunç Bey’in Seferihisar’da yaptıkları malum. Sempatik kişiliği, yaratıcı vizyonlar oluşturabilme yeteneği, çalışkanlığı, bildiği bir kaç yabancı dil, siyasi çekişmelerin kirletilmediği pırıl pırıl bir kişilik... Tüm bunlar İzmir adına bizleri heyecanlandırıyor.
Bu arada Canan Arıtman, Birgül Ayman Güler gibi CHP’nin ulusalcı kanadının en katı diye bilinen isimleri de başkanlık için heveslerini ifade ediyorlar.
Şüphesiz, demokrasilerde sınırlama olmaz.
Ama, galiba ülkemizin ve bağlı olarak şehrimizin daha uzlaşıcı, yumuşak insanlara ihtiyacı var. Ötesinde, belediye başkanlığı bir deneyim işidir. Sert söylemlerle, kutuplaşmalardan beslenerek öne çıkan isimler, bize göre hizmet yerlerine aday olmak için kifayet etmez.
Öyle olsa, AK Parti de tarihin tozlu sayfalardan Şevki Yılmaz’ı bulup çıkarsın, İzmir’e aday yapsın.
Diğer bir aday da Hüseyin Aslan. Hüseyin Bey projeci bir insan. Kentin önemli insanlarının desteğini almış gözüküyor.
Ancak karar verici konumunda olanlar üzerinde ne derece etkili, bu pek anlaşılmıyor.
Siyasette dış kulvardan bir baskı oluşturarak adaylık kopartmak kolay değildir.
Mamafih, sayın Aslan kaliteli bir aday adayı.
Hakan Tartan’ın da bu postu istediğini biliyoruz.
Ancak CHP örgütünün sayın Tartan’a yönelik fazla heyecan taşımadığını da duyuyoruz.
O sebeple Hakan Başkan’ın işi zor gözüküyor.
Bu arada, Aziz Bey’le bir eküri anlayışı içinde olan Alaattin Yüksel’in de, şayet başkan tekrar aday olmak istemezise, genel merkeze yakınlığı da nazara alınarak sürpriz aday olarak ortaya çıkması mümkünlere dahil gözüküyor.
AK Parti’ye dair en muhtemel ismin Binali Yıldırım olduğunu düşünenlerdenim.
Gerekçelerini daha evvel uzun uzun yazmıştım.
Sayın bakan, parıltılı bir isim. İzmir adayı olmazsa, zaten daha önemli görevlerde değerlendirilecektir.
Binali Bey’in adaylığı söz konusu olmaz ise, kişisel görüşüm, bu görevin İlknur Denizli’ye kalacağıdır.
İlknur Hanım, İzmir iş dünyasının ve sivil toplum kuruluşlarının yakından tanıdığı bir insan.
Bulunduğu ortamlarda çalışkanlık ve liderlik özellikleriyle farkını hemen hissettirebiliyor.
Bu sebeple sayın Başbakan’ın değerlendirme sepetinde en yukarıda kalacak isimdir diye tahmin ediyorum.
Yanı sıra, Aydın Şengün de bir görev verilirse elinden geleni yapacağını beyan etti.
MHP, her nedense İzmir’de ortaya bir iddia koyamıyor. O yüzden geçiyorum.
Seçimleri, şu andaki fotoğrafta, “CHP alır” diyebiliriz.
Ancak, “nasıl olsa kazanırız” anlayışıyla yanlış tercihlerde bulunulursa her an her şeyin olabileceği de unutulmamalıdır.
Reel politik
İKTİDAR partisinin ve onlara yakın medyanın söylemlerini izlediğinizde Mısır ve Mursi meselesine çok özel bir önem atfettiklerini görüyorsunuz.
Bu denli hassasiyet, sanki Türkiye için önemli bir ülkeye dair, demokrasinin zaafiyete uğratılmasına duyulan bir tepkinin sınırlarını aşıyor gibi.
Adeta, Müslüman Kardeşler’e, iktidarlarının iade edilmesini en önemli gündem maddesi haline getirmiş durumdalar.
Hatta bazılarında adeta bir AK Parti-İhvan özdeşleştirmesi hali var.
Açıkça bu ruh halini anlamakta güçlük çekiyoruz.
Tamam, ılımlı İslam projesinde İhvan tıpkı AK Parti gibi Mısır’a dair en önemli rol modeldi.
Bu sebepten bir tür siyasi yakınlık söz konusuydu. Mezhepsel yakınlık bu bağları güçlendiriyordu.
Ama netice olarak, Türkiye ayrı bir devlet, Mısır ayrı.
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nden vazgeçme emareleri göstermesi, AK Parti’ye dair sanki “İhvan’ın başına gelecekler bizim de başımıza gelecek” gibi bir paranoya oluşturmuş izlenimini alıyorsunuz.
Hal böyle olunca, darbeye muhatap olanların son derece haklı davası, ölçünün kaçırılması sebebiyle biz normal vatandaşlar yönünden “tek derdimiz bu mudur” sualinin sorulmasına neden oluyor.
Zira, mesele masum insanların katledilmesiyse Irak’tan, Suriye’ye, vicdanlarımızın kanadığı daha pek çok sebebimiz var.
Bu arada El Kaide, Somali Elçiliğimize saldırıyor, şehit veriyoruz, ama her nedense bu olay yeterince gündem yapılmıyor.
Her neyse, neticede herhangi bir ülkeyle istediğiniz kadar tarihsel, sosyolojik, dinsel bağlarınız olsun, yakınlık duyun, ana ilke hiçbir zaman zaafa uğratılmamalıdır. O da devletlerin ilişkilerini belirleyen ana parametre “karşılıklı menfaatlerdir”.
“Üzülmek” tamam, ama reel politik başka bir şey. Kaldı ki “demokrasiyi” vazgeçilmez ilkeniz olarak kabul ediyorsanız, Rusya’dan Çin’e pek çok devlete selam bile vermiyor olmanız lazım.
Paylaş