Paylaş
Aile, okul, iş ortamı, üye olunan dernekler...
Hemen hepsinin sizi biçimlemeye çalıştığı kişilik yapısı “Beyefendi”lik.
Sürpriz yaratmayın, güvenilir olun ve bu uğurda bir “Amok koşucusu” gibi temponuzu hiç düşürmeden ömrünüzü tamamlayın.
Oysa bizler ölümlü olduğumuzun bilincinde olan yaratıklarız. Tamam, aklımız, zekamız var. Ama en netice, tabiatın şaşmaz kurallarına tabiyiz.
Bu gerçeği bilmemize rağmen, sınırlı ömrümüz bitmeyecekmiş gibi, aferin budalası rolümüzden hiç vazgeçmiyoruz.
Afyonlanmış gibi çalışarak sürdürülen bu yaşam tercihin bir eksiklik veya yanlışlık içerdiği kesindir.
Başarıyı avlama sürecinin bünyemize salgıladığı adrenalin, kendimizi sorgulama imkanını bile vermiyor olabilir. Ancak kimse robot değildir.
Yaşamın bir anında durup soluklanırız. Vazgeçtiklerimizi ve ertelediklerimizi düşünürüz.
Bu noktalarda yaşam gerçeğini daha bir çıplak algılarız. Duyarlılığın pik yaptığı bu anlardan hareketle, yepyeni bir yaşam inşa etmeye kalkışmak, maalesef pek çoğumuzun gerçeği değildir. Yine de hayal kurarız.
“Alır başımı giderim, denizden yeni çıkmış ağların kokusunda...”
Ne hoş bir özgürlük ve dahi sorumsuzluktur.
Derken, ayaklarımız suya erer. Ötesine gidemesek de hissetmek güzel
gelmiştir.
İsyan bizim harcımız değildir. Beri yandan koşullara tam teslimiyet de taşınamaz yük olmuştur. Becerebileceğimiz çözüm öyle çok radikal değildir.
İş temposunun bize biçtiği müebbet mahkumiyetten firar yollarını çoğaltmaya çabalarız.
Bizi azaltan, hafifleten ilişkilere daha bir zaman ayırmaya çalışırız.
Biliriz ki, ertelenen “an” tabiat yasası gereği, kaçırılmıştır, geri dönmez.
İçimizdeki özgür dervişin, kimi zaman serseri kimi zaman dingin halleriyle bizi şaşırtmasına fırsat tanırız. Bir yerlerden başlamanın ölçüsü yoktur.
Örneğin;
Bir cuma öğleninde Konak Pier’de melteme batmak ya da Tire tepelerinde, işten kırıp çarşamba çarşamba, yeşile boğulmak.
Susuzluğu gideren “Şimdi”nin gücüne inanın.
“Hatasız kul olmaz” diyen Gencebay’ın sesine kulak verin.
Daha fazlasını romantik şövalyelere bırakın.
Paylaş