Paylaş
Üstelik yasal hale getirildi.
Bakınız, “saat”le birinci derece ilişkisi olan insanlar “şehirli”lerdir.
Tabiat aydınlık yüzünü kış aylarında daha sınırlı veriyor bizlere.
Burada amaç; makul olan, hayata dahil olduğumuz saatlerin mümkün olabildiğince güneşli zamanlarda planlanmasıdır.
Kışa girerken saat değişiklikleri de bu amaçla yapılır.
Tüm medeni ve saplantısız ülkeler daha fazla gün ışığından yararlanmak için bu düzenlemeleri yaparlar.
Hal böyle olunca, aynı anda yapılan değişiklik bir senkronizasyon bozukluğuna da yol açmaz.
İtirazımız, sadece iş hayatının gerekleri ve sebeple uğranılan zararlar ile sınırlı değildir.
Yanı sıra, ilkokul öğrencileri güneşin doğuşundan iki saat önce uyanmak zorunda bırakılıyorsa, meseleye “insani” bir boyut da girmektedir.
İktidar, zaman zaman topluma “patron benim” hissiyatı verme ihtiyacı duyuyor.
Herhalde en tipik örnek de bu uygulaması.
-----
Biraz da yergi
“Köylü kurnazlığı” diye bir deyim vardır. Bazı durumlarda insanı çileden çıkartır.
Geçen pazar Sığacık kale içinde bir gezi planladık.
Yerel halk börek, baklava, zeytin, turşu gibi kendi yaptıkları ürünleri satıyordu.
Biliyorsunuz, proje Belediye Başkanı Tunç Soyer’in çabalarıyla ciddi bir mesafe aldı.
Kendi halinde mütevazi bir yerleşim yerine “Sakin Şehir” unvanını katarak ve orada yaşayan insanları, özellikle de kadınları teşvik ederek ciddi bir marka oluşturdu başarılı Başkan.
Ancak bizim insanımız bir tuhaf.
Pazar yerini dolaşıyorsunuz, hiçbir hijyen kaygısı yok.
Hadi, iki patlak sandalye, bir delik plastik masa ile hizmete açtıkları sözde otantik mekanlarında bir börek, çay tadalım diyorsunuz, servisten fiyat politikasına, pişman oluyorsunuz.
Hani, Sığacık dağ başı köyü değil, haller, tavırlardan kılık kıyafetlere, neden asgari bir özen yerine bir “boş vermişlik” hakim görüntüdür, anlaşılmaz bularak hayıflanıyorsunuz.
Bu durumların sınırlı ekonomik koşullarla izahı kolaycılık olur.
Esasında her hafta sonu kale içini dolduran insanlar, halisane duygularla ve samimi bir ortamın hasretiyle, “kent yorgunluklarını” dindirmek için geliyorlar buralara.
Maalesef, sevgisiz nazarlarla yolunacak kaz muamelesine tabi tutuluyorlar.
Pek tabii, mesele sadece “Sığacık köylüleri”ne özgü değil.
Kapitalist ilişkiler şehirlerde bizleri acımasız ve yoz değerleriyle biçimlendirirken, o insanların akvaryum içinde korunmuş olmalarını beklemek tabii ki hayaldir.
-----
Ayıp beklenti
ZARRAB davasında yazılmadık ve söylenmedik bir şey kalmadı.
Süreç devam ediyor.
Türkiye çok önemli bir ülke.
Bu sebeple, seçimle gelmiş mevcut yönetimine yönelik çok radikal siyasi sonuçlar beklenmesin.
İktidardan hoşlanmayan kitleler bilmelidirler ki, onları mutlu edecek gelişmeler, dünya realiteleri karşısında çok düşük ihtimaldir.
ABD’nin, Türkiye’ye ekonomik bedel ödetme gücü, hiç kuşkusuz vardır.
Ancak aynı ABD’nin, Türk insanının demokrasi talepleri konusunda kendisini sorumlu hissetmesi ve bir aksiyon alması için hiçbir mecburiyeti yoktur.
Dış dünya bizim için dertlenmez.
Hatta, “seçen sizsiniz, sonuçlarına katlanın” diye de bakar.
Hep birilerine yaslanarak bugünlere gelen laik kitleler, ABD yargısından medet ummamalıdır.
Açık söyleyelim, böyle bir beklenti zaten “ayıp”tır.
Bu arada belirtelim, devlet geleneğimiz ile sabittir ki, Zarrab meselesinden bir ekonomik gedik oluşursa, bedel hiç şüphesiz halka, halkımızın da varlıklı kesimlerine ödettirilecektir.
Bu da böyle bilinsin, sürpriz olmasın...
Paylaş