Paylaş
“Hukuk”, demiştim, “Mevcut iktidarların menfaatlerini koruyan ve kollayan kurallar bütünüdür”. Komisyon başkanı bu yanıta gülümsemişti. Sonuçta sınavdan “çaktım”.
Gençseniz, üstelik solcuysanız iktidar kavramını şablonlarla, komplo teorileriyle düşünmeniz normal oluyor. Ancak, temel yasalar itibariyle, bugün bile yanıtın prensibinde bir yanlışlık olduğunu düşünmüyorum.
Yıllar geçtikçe, aslında her toplumun layık olduğu yönetim kalitesini yine kendisinin, belirlediğini anlıyorsunuz.
Birey–toplum–devlet ilişkilerini düzenleyen hukuki metinlerin tartışmaya kapalı ve minimum esneklikte kısımları anayasalarla düzenlenir.
Amerikan Anayasası sadece temel hak ve hürriyetleri tanzim etmiştir. İngiltere’de anayasa bile yoktur. Geleneklerden beslenen “teamül” hukuku geçerlidir.
Şüphesiz bu tercih, değişen koşullara uyumun önem taşıdığı bugünün dünyasında bir avantaj teşkil etmektedir.
Neyin olması gerektiğinden hareketle biçimlendirilen hukuki sistemler, bireysel inisiyatif alanlarının da gelişmesine yol açarlar.
Neticede hukuk, insan ihtiyaçları içindir. Kısıtlayıcı bir anlayışla, yaşam alanını dar bir hukuki çerçeveye sıkıştırdığınızda; ürkek, edilgen, iştahsız birey rolmodeli oluşur.
Nitekim, doğu toplumlarında durum böyledir. Örneğin bizim anayasamız yer yer, bırakın yasayı, yönetmelik detaylarına girer.
Temel yasalarda “lafın çok olması” her şeyin iyisini büyüklerimiz bilir, anlayışını doğurur.
Bir ülkenin, iyi düşünülmemiş, uyduruk ticari antlaşma kültürü ile sakız gibi uzun anayasaları arasında doğrudan bir korelasyon vardır.
Oysa yaşayan ve kolay dönüşen hukuk, kendi göbeğini kesme kültürünü geliştirir. Batılılara karşı “hep masada kaybediyoruz” sızlanmasının altında biraz da bu yatar.
Üstelik bir de Müslüman bir ülkede yaşıyorsanız, ikinci bir kıskaç da Kuran-ı Kerim’dir.
Kutsal kitabımız olabildiğince detaylı ve uzun bir metindir, dünyevi belirlemeleri ziyadesi ile ihtiva eder.
Hal böyle olunca, anayasal ve dini hükümlerle yetişmiş toplumumuz, 80 yıllık cumhuriyet, 1000 yıllık Müslüman geçmişiyle, birey olma yolunda, tıknefes olup gitmiştir.
Galiba, aklın egemenliğinde, özgür ve çağdaş bireylerden oluşan bir toplum modeli, tartışmaya kapalı kural dayatan her unsurun, ait olduğu dengeye iade edilmesinden geçmektedir. Zaten bu dediğimiz de, sivilleşme ve laiklik prensiplerinin ta kendisidir.
Paylaş