Kırık oyuncak tamirde

HAYATA karşı tavrımızı oluştururken, çok daha kolay olanını, nedense göz ardı ederiz.

Haberin Devamı

Esasında ilke basittir; “Düzgün olmak”. Bu tercih tenezzül sahalarımızın sınırlarını olağanüstü genişletir, anlaşılır kılar, olumsuz sürprizlere korur, ötesinde muteberliğin faydalarını yaşar hale gelirsiniz.
Düzgün olmak bir kişisel kalite; diğer deyişle bireysellik meselesidir. Talimatla içselleştirilmiş düzgünlük olmaz. Bireysellik bir yönüyle “eyvallahsızlık” halidir. Duruşunuza ışıltı katar. Oradan yayılan ışık kem niyetlilerin kapınıza uğramasına engel olur.
Hayaller odur ki, böylesi bir davranış kalıbının toplumun geniş kitleleri tarafından kabul görmesi ve bir yaşam pratiğine dönüşmesidir.
Bu hal insanları birbirleriyle ilişkilerinde mümkün olabildiği ölçüde arkasını önünü kollama ihtiyacından vazgeçirttirir.
Yıllar önce seyrettiğim bir film sahnesi hatırlıyorum. İngiltere’de engelli olduğu için saygın bir üniversitenin giriş sınavlarına fiilen katılamayan genç kıza sorular mektupla gönderiliyordu. Sınav güvenliği kıza ve ailesine emanet edilmişti. Kızın annesi belirlenen saat ve sürede gözcülük yaptı, yanıtlar yine mektupla gönderildi.
İşin tuhafı filmde bu sahnenin altı çizilmiyordu. İhtimal senarist için sıradan, doğal bir detaydı. Ancak, Türkiye’de yaşıyorsanız işte böyle aklınızda kalıyor.
Konuyu Fenerbahçe’nin de karıştığı şike olaylarına getirmek istiyorum.
Aziz Yıldırım ülkenin en zengin insanlarından biri. Bu olaya karışmışsa ekonomik çıkarları için olmadığı açıktır.
Ama bu beyefendinin hepimizde yarattığı izlenim, kulüp aşkının sınır tanımazlığıdır.
Taraftarlık en fanatiğimiz için bile “gibi” yapmaktır. Hayatlarımızı renklendirdiğimiz bir hoşluktur.
Bu çizginin aşılıyor olması, başarı için her yolun mübah addedilmesi bizatihi keyfi oluşturan varlığın tahrip edilmesine sebep oluyor.
Buralardan hepimize bir fatura çıkıyor. Futbola mesafeleniyor hatta soğuyoruz.
Bu işlerin böyle olması herhalde hiçbir futbol yöneticisinin tercihi olamaz.
Bu tutumlar “anlık” olsa “akıl tutulması” denip geçilebilir. Öyle değilse o halde geriye “şarklılık” hadi biraz daha genişletelim, “Akdenizlilik” kalıyor.
Maalesef Anadolu’nun bağrından emeğe ve birikime saygı duyan ve bunu yaşam tarzı haline getiren “birey” yetiştirmekte zorlanıyoruz. “Kurnaz” olmak genelde düzgün olmaya tercih ediliyor.
Bakın bu da bir demokrasi sorunudur. Zaman “prestij budalalarına” ve onların saçaklarında mevzilenip beslenen “uyanıklara” umarız artık geçit vermez. Şikeciler umurumuzda değil, büyük cezayı en keyifli oyuncağı elinden alınan bizler gördük, göreceğiz.


 

Yazarın Tüm Yazıları