Paylaş
MEHMET Altan bir yazısında, “Entellektüelitesi ve seksüalitesinin farkında olan özgür dişidir” diye tariflemişti modern kadını.
Kendi cinsinin farklılığının ayırdında olmak, erkeğe göre eşit haklara sahip olma bilincinin de ötesinde bir durumdur.
Bu anlamıyla, aynı zihinsel kapasiteye sahip bir türün iki cinsinin birbirilerine karşı konumları doğal olarak farklı olacaktır.
Kadın her türlü beşeri yüklemenin evvelinde, her şeyden önce “dişidir.”
Bir türün seksüel gerçeklik ifade eden diğer bir tarafıdır.
Dolayısıyla, günah veya kaba eşitlikçi duruş (marjinal feminist) gibi telakkilerle cinselliğini perdelemeye kalktığında “fıtratına” gol atmış olur.
Ha bu tercihtir, “özgür” dişi bu farklılığını umumla paylaşmak istemeyebilir.
Eyvallah.
Hatta, işte tam bu noktada bu “özgür tercihin” açılımı ile ilgili elitist yaklaşımların tuzağına düşmemek ve yargılayıcı eleştirilerde bulunmamak icap eder.
FITRAT KURCALANIRSA
Ancak, belirtmek gerekir ki, ülkemizde muhafazakar anlayışların kadına bakışları her zaman tartışma konusu oluyor.
Sayın Cumhurbaşkanı, kendisine yüklediği değerler itibariyle kadının seksüalitesini gizlemesi gerektiğini düşünüyor, bağlı olarak “dişi” niteliğini mahremin konusuna dahil ediyor.
Kadının narin olduğunu, onu sakınarak korumanın uygun olacağını söylüyor.
Bu bir “Erkek” bakış açısı.
Sonuçları itibariyle bu anlayış “kadının sosyal yaşamda adının olmadığı” bir toplum yapısı hayal ediyor.
Her neyse, yazının başında verdiğimiz modern kadın tarifi, Batı metropollerinde bile henüz tamamıyla sağlanabilmiş değil.
Ancak su yolunu bir biçimde bulur.
Muhafazakar ailelerin genç kızları, belki de sosyolog Nilüfer Göle’nin de işaret ettiği gibi türban sayesinde hayata karışıyorlar, okuyorlar, çalışıyorlar ve giderek “kadın” ağırlıklarını artırıyorlar. Fıtrat biyolojik, inanç sosyal bir kavram. Diyeceğimiz, “fıtrat” meselesini fazla kurcalarsanız sanki muhafazakar anlayışlar adına pek karlı çıkmazsınız.
CHP iyi bir marka mı ?
CHP ana muhalefet partisi.
Yani iktidar alternatifi.
Peki CHP seçim kazanabilmek için iyi bir marka mı?
Yani, diyelim AK Parti yıprandı, millet iktidar değişikliği istiyor.
Soru şu?
CHP ismi, imajı, markası... Ne derseniz deyin, bir avantaj mı, dezavantaj mı?
Bu CHP, tamam Atatürk’ün partisidir, cumhuriyeti kurmuştur, demokrasiye geçişi sağlamıştır...
Listeyi uzatmak mümkün.
Ama aynı CHP, özellikle tek parti döneminde millet nezdinde pek iyi hatıralar bırakmamıştır, bürokrasiyle fazla bütünleşmiştir, kendini yenilemekte hep zorlanmıştır…
Burada da listeyi uzatmak mümkün.
“Hangisi ağır basar” dediğinizde, objektif olarak ve “sonuçları itibariyle değerlendirmede” ikinci faktör maalesef öne çıkıyor.
“Bu saatten sonra yapacak bir şey yok” diyebilirsiniz, ya da “12 yıl önce AK Parti mi vardı” diye sorar, yeni seçeneklere dair düşünürsünüz.
Kılıçdaroğlu İzmir’deydi
GEÇEN pazartesi Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, İzmir’de ESİAD’ın konuğu oldu.
ESİAD Başkanı Mustafa Güçlü, demokrasi vurgusuyla etkileyici bir açılış konuşması yaptı. Sonra kürsüye Kılıçdaroğlu geldi.
Kılıçdaroğlu, bu neviden toplantılar için giderek tecrübeleniyor.
Son derece steril bir konuşma yaptı.
Kısa ve öz cümlelerle tipik bir sosyal demokrat vaatler manzumesi sundu. “Adaylarımızın yüzde 85’i önseçimle gelecek” diye, tutulması zor bir bomba da patlattı.
“MYK’da neden İzmirli yok” gibi kritik soruları hep es geçti.
Kürsüde Selin Böke de yer almıştı.
Selin Hanım genç kuşak, zehir gibi bir iktisatçı.
Yeri gelince, Ali Babacan’dan bile övgüyle söz edebiliyor.
CHP böylesi yeni yüzlerle güç ve güven kazanır.
Zaten işadamları eski CHP toplantılarından farklı olarak, ilk defa ekonominin bugünü ve geleceği ile ilgili sorular sordu.
Özetle CHP lideri, suya sabuna dokunmasa da heyecanı kıt, fakat olumlu bir izlenim bıraktı.
Paylaş