Paylaş
CHP son seçimlerde yüzde 25 mertebelerinde oy aldı.
Bu partiye oy veren bir kısım seçmenin iktidar partisinden tedirgin olduğu gözleniyor.
Özellikle kıyı seçmeni dediğimiz bu kitlenin insanları, ilk konuştuğunuzda AK Parti’nin gizli bir gündemi olduğundan ve ülkeyi dini bir yapıya sürükleyeceklerinden adeta eminler.
Kendisine 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedefi koyan bir iktidarın, kaynakları kıt bir ülkede dış dünyayla entegre olmadan bu durumu hayal bile edemeyeceği açıktır.
Sadece bu halin bile kendi içinde hukuk ve demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile işletilmesi mecburiyetini doğuracağını takdir etmek gerekiyor.
O yüzden abartılı senaryolara “niyet okuyarak” prim verilmemelidir.
Ne var ki, bir hususta söz konusu bu tedirgin kitlenin haklılık payı vardır.
Bakınız; bu ülkede demokrasi ve onun ölçüsü olan “sandık” her dört yılda bir seçmenin önüne konuyor.
Ancak bu yeterli midir?
Dünya standartlarında olgun demokrasiler için kabul edilen kriter, serbest seçimlerle iktidarın minimum üç kez el değiştirmiş olmasıdır.
İşte Türkiye demokrasinin acısı tam bu noktadadır.
Bugün en katı CHP’li bile, orta vadede, seçimle iktidar şanslarının olamayacağının farkındadır.
Sebepleri konusunda yüzlerce analiz yapılabilir. Ancak bunlar yazımızın konusu değildir.
Muhalefetin iktidar alternatifi olmadığı demokrasiler, maalesef “eksik demokrasiler”lerdir.
İlla bir şeylerden tedirginlik duyacaksak, “mutlak iktidar mutlaka bozar” ilkesini bildiğimizdendir.
Bir demokrasinin kalite rüştünü ispat edebilmesi için iktidarların seçimlerde el değiştiriyor olabilmesi veya en azından bu durumun “sıcak ihtimal” olarak yaşanıyor olması icap eder.
AK Parti, bugün ileri demokrasi söylemiyle icraatını sürdürüyor. Objektif ve vicdani olarak baktığınızda demokrasi konusunda ülkeye büyük mesafeler aldırdıkları ortada.
Ancak seçmen desteğinde sünni duyarlılıklardan aldıkları katkılar da yadsınamayacak bir realite.
İslam coğrafyasında, özellikle Kuzey Afrika ülkelerinde benzer muhafazakar söylemler hiçbir şekilde sandık da seçilme sıkıntısı yaşamıyorlar. Bu olgu, işin içine din girince, demokrasinin değişime dayalı sistematiğini esnetiyor mu sorusunu akla getiriyor.
İktidar partisi yetkilileri, söylemlerinde final referanslarının “hak” düzeni olduğunu hep ifade ediyorlar.
Hoş, bu konunun detayını açmıyorlar ama anlayan istediği gibi anlıyor ve nüfusun büyük çoğunluğu Müslüman bir ülkede bu tutum haksız rekabet yaratıyor.
Hal böyle olunca laik değerleri benimsemiş seçmenle Alevi nüfusun önemli bir yüzdesinde karşı kamplaşma duygusu oluşuyor.
Entelektüel kapasitesini bildiğimiz bir AK Parti yetkilisi, bir beyanatında CHP’yi bir azınlık mezhep iktidarı olan Baas’çı yapılanmalara benzetirken biraz da çuvaldızı kendilerine batırması gerekir.
Esasında bu konuları konuşuyor, yazıyor olmamız bir hicaptır. Bu ülkenin bunları aşması ve iktidarları hizmet performansıyla cezalandırması ya da ödüllendirmesi gerekir, diye düşünüyoruz.
Bağlı olarak siyasi partilerimizin de söylemlerinde “tenezzüllerine” sınıf atlatmaları icap eder.
Aksi halde ileri demokrasi hiç olmaz. Muhalefetsiz bir düzen, mevcut iktidarı bu defa Baas’çılığın otokratik yönüyle, o eleştirdikleri yapının versiyonu haline getirir.
Demokrasinin olgunlaştırılmasını kendine misyon edindiğini söyleyen samimi zihniyetlerin muhalefet kavramına özen göstermesi, onun beslenme kanallarını açık tutması, kendileri de dahil tüm ülkenin yararıdır, selametidir.
Paylaş