AK Parti kongresinde Sayın Başbakan’ın yaptığı konuşma yazılı ve görsel medyada uzun uzun değerlendirildi. Avrupa Birliği ve onun değerlerine vurgunun eskiye göre daha az olduğu şeklinde yoğun eleştiriler yapıldı. Bakın, bu duruma şaşırmamak gerekir. Yeni Türkiye artık o bildiğimiz dengelerden daha farklıdır. Ulusalcı ideoloji, demokrasi kısmı hariç, topluma her yönü ile batıyı işaret ediyordu. Batı değerleri her ne kadar evrensel olduğu söylense de kendinden menkuldür. Bu sebepten ortaya çıkan model “imitasyon” bir görünüm arz ediyordu. Cumhuriyetin başlangıcından itibaren bu esasa göre biçimlemeye çalıştığı bir ülke ve insan tasavvuru vardı. Tasavvurların realiteyle uyuşmaması, uygulamayı mecburen baskıcı yapıyordu. Yani bir anlamda “zorla güzellik olmalı” anlayışı vardı. Kritik soru sorulmuyordu. Bu bahse konu “güzellik” kime göreydi? Askeri bürokratik elitin, halk adına, halkın iyiliği için, onlara rağmen karar verme hakkı, kanaatlerinde samimi bile olsalar, meşru muydu? Pek tabii bu anlayış 21. yüzyılda sorgulanacaktı. AK Parti, bu kabullere itiraz eden kitlelerin sesi oldu. Devran demokrasiyi dayatınca, sindirilmiş sessiz zihniyet iktidara geldi. Önce ürkek ve temkinliydiler. Şimdilerde giderek kendileri oluyorlar. İsaiah Berlin diye bir İngiliz ahlak ve siyaset filozofu vardır. Berlin, her türden “reçeteci” görüşlere karşı çıkar. Açık olarak Marksist ve determinist yaklaşımları eleştirir. Ona göre toplumların akıl yoluyla ve tek bir doğruya yönlendirilmesi yanlıştır. Her toplum kendi tarihi tecrübesine dayanan farklı yaşam tercih ve normları geliştirir ve bağlı olarak her toplum ve kişiye göre değerler farklılaşır. Bu farklılaşmanın çelişkiler yaratması normaldir, ötesinde iyi de bir şeydir. AK Parti’nin yaklaşımının da bu paralelde olduğu anlaşılıyor. Bu toprakların insanlarının önemli bir kısmının batılı değerlerden heyecanlanmadığını, hatta ilgisiz olduklarını biliyorlar. Esasında kendileri de öyleler ve mutluluğun formülüne cumhuriyet tipi aydının ezberlerinden bakmıyorlar. Meseleyi böyle koyunca, bireysel haklar, batı tipi demokrasi, laiklik, özgürlük… Farklı anlam ve tariflere bürünüyor. Diyeceksiniz, muhafazakarlar da eğitime önem veriyor, girişimciler, zenginleşmek istiyorlar. Tüm bu olgular onları da batı tipi değerlere zamanla evriltir. Bize göre bu beklenti beyhudedir. İslam, “Medine Sözleşmesi” ile, Osmanlı, “çok hukuklu” yapısı ile, bir anlamda kültürleri sepere ederek her kesimin kendini mutlu hissedeceği çözüm yollarını hayata geçirmişti. Şüphesiz bu ayrımlaşmalar “din” bazlıydı, globalleşme söz konusu değildi. Şimdilerde, bir tarafta cumhuriyet değerlerinin ikna ettiği on milyonlar, diğer tarafta bahse konu muhafazakarlarımız var. Yeni Türkiye işte böyle bir şey. Bu coğrafyanın çok sayıda problemi var. Çözümlerin İsviçre ya da Amerika tipi demokrasilerle olamayacağı giderek anlaşılıyor. Ne diyordu filozof Berlin? “Doğrunun tek bir tarifi yok. Herkesin doğrusu kendisi için daha iyidir”. Bakalım başbakanımızın sıklıkla ifade ettiği “bizim medeniyetimiz” ne gibi çözüm yolları bulacak?