Paylaş
HAZİRAN ayında genel seçim var.
Sizi temin ederim ki, İzmir’de en az beş bin kişi gönlünden milletvekili olmayı geçiriyor, keşfedilmeyi bekliyor, geleceğinden emin olduğu teklifi nasıl nazlanarak kabul edeceğinin senaryosunu yazıyor.
CHP önseçim yapacağını duyurdu.
Şüphesiz merkezden belirlemeye göre daha demokratik bir yöntem.
Ancak Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları’nın da demokratik kaliteyi sağlar hale getirilmesi gerekiyor.
Biz, açıkça, hele İzmir’de önseçim yönteminin uygulanacağına çok fazla ihtimal vermiyoruz.
AK Parti’ye gelince;
Bu partide de eğilim yoklamaları hep yapılsa da nihai karar merkezden veriliyor.
Geçmişte İzmir’de il başkanlığı yapanlar milletvekili de oldular.
Bakalım, Ömer Cihat Akay’ın şahsında bu gelenek işlemeye devam edecek mi?
Partiler iş dünyasından da aday göstermeye dikkat ederler.
CHP için bir fikrimiz yok.
Ancak AK Parti için üç isme dikkat çekmek istiyoruz.
Bu isimler, Bülent Tercan, Ömer Kaplan ve Ahmet Kadıoğlu.
Bu kişiler iş dünyasında tanınan ve çok sevilen iş adamlarıdır.
AK Parti ile ilişkileri de hep iç içe oldu.
Kentin hem muhafazakar, hem liberal, hem de sosyal demokrat kesimleriyle sıcak ve doğrudan temas kurabilen ve kabul gören insanlar.
Karar vericilere hatırlatalım istedik.
Karakolda bitmesin
HER iktidar başlangıcında sınırlı bir kitleye hitap eden “dar kadro” hareketidir.
Ancak iktidar olmak başka bir evreye geçmek demektir.
Sizi iktidara getiren azınlık değerleriniz iktidar sürecinde de aynı katılıkta korunmaya ve yaygınlaştırılmaya çalışılırsa toplumu germeniz ve kutuplaştırmanız kaçınılmaz olur.
O sebeple iktidarlar kitle partileri olmak zorundadır.
AK Parti bunu tercih etmedi.
Muhalefet partileri de iktidar oldukları taktirde intikam duygularından arınmış icraat yapacaklarına dair bir izlenim vermiyorlar.
Bu durum ülkenin psikolojisini bozuyor.
Hani kahin olmaya gerek yok. Bu işler böyle giderse günün sonunda tatsızlıkların yaşanacağı kesin.
İktidar toplumun diğer kesimlerinin sinir uçlarına dokunan konuları gündeme getiriyor, frene de basacak gibi gözükmüyor.
Tansiyonu düşürmediği için makul sayılacak uygulamaları bile kabul göremez hale geliyor, geldi.
Maalesef AK Parti yönetimi bu durumu bir “sakınca” olarak tespit etmiyor, hatta “yarar” umuyor.
Ancak “immün sistem” artık daha fazlasını taşıyacak gibi gözükmüyor.
Bürokrasiden yargıya birtakım eksikliklerini bildiğimiz bir “devlet” algımız vardı.
Şimdi bunlar çatırdıyor, çöküyor.
Sisteme itimat kalmadı. Ötesinde korkmaya başladık.
Türkiye, artık “sindirerek sürdürürüm” Türkiye’si değil.
Bir adım ötesi meşruiyet tartışmalarıdır.
Ukrayna, Mısır örnekleri uzayda yaşanmadı.
Lütfen, iktidar topa basmak zorunda. Aksi halde ülkeye ve demokrasimize yazık olacak.
İzmir-Bindokuzyüz
ESİAD, Folkart’ın sponsorluğunda Profesör Doktor Çınar Atay’a muhteşem bir kitap hazırlatmış.
“İzmir, bindokuzyüz” başlıklı kitap çok kaliteli bir baskıyla kent kültür hayatına tam bir hediye.
Üzerinde yaşadığımız, özellikle 1950-75 döneminde hoyratça tahrip ettiğimiz İzmir’in yakın tarihi konusunda müthiş bir bilgi edinme fırsatı veriyor bu eser.
Emeği geçen ve vesile olan herkese, özellikle de eski Başkan Bülent Akgerman ve mevcut Başkan Mustafa Güçlü’ye teşekkür ederiz.
Paylaş