Paylaş
Buna hiçbir itirazımız yok.
Ancak “iktidar” her şeye rağmen istenir mi?
Bu soruya yanıtımız “hayır”dır. Batı toplumlarınında, özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinde siyasetçi kendisini “vazgeçilmez” görmez.
Demokrasinin olgunlaşma sürecinde olduğu bizim gibi ülkelerde ile siyaset bir yaşam biçimi, siyasetçi ise adeta ülkesinin kaderidir.
Hal böyle olunca da Makyavelizm tavan yapar, “amaca ulaşmak için her şey mübah” olur.
Demokrasinin tam oturmadığı, onun dingin kuralları üzerinde tam bir mutabakat oluşmadığı durumlarda, ister istemez yapay ideolojik ambalajlar ortaya çıkar.
Bu durum siyasi mücadeleyi sertleştirir, kaybeden olmak dünyanın sonu gibi düşünülür, ilgili taraflar toplumda gerginlik ve tedirginlik uyandıran bir anlayışla tuhaf bir siyaset zemini oluştururlar.
Bugün Türk siyasetinde de yaşananlar budur. Dinin siyasete kolayından alet edilmesi, “kaset”lerin ortada uçuşması, karşılıklı tehditler, aba altında sopa göstermeler, centilmenlik dışı imalar, polisin, yargının objektifliğine sarsılan inanç...
Tüm bunlar, ne oluyoruz sorusunu sordursa da aslında hiçbir şeyin olacağı yoktur.
Galiba bu işlerin normalleşmesinin başlangıcı uzlaşma ile oluşturulacak yeni anayasa olacak.
Bu ülke geçmişte hiçbir zaman kendi dinamiklerine bırakılmadı.
Hep birileri toplum adına kendi doğrusunu dayattı. Bağlı olarak bu bozuk altyapı bir türlü sağlıklı, sakin, makul siyaset üretemiyor.
Hep söylenir. “Denizler durulmaz dalgalanmadan”.
Çağdaş demokrasilerde “garson devlet” anlayışı hakimdir. Siyaset insan odaklıdır. Siyasetçi toplumun refah ve mutluluğu için hizmete talip olandır, “oy” ekonomik programlar için istenir.
Siyasi partiler halka iyi bir servis vereceği izlenimi oluşturursa ayakta kalabilir.
Halk dediğimiz yekpare değildir. Yüzlerce yılda oluşmuş dengeleri vardır. Bu dengeler 21. yüzyıl şartlarında hiçbir kuvvet tarafından derinden değiştirilmez. Hele herhangi bir siyasi partinin gönlüne göre “silme” şekillenemez.
Siyasi partiler “neyi yapamayacaklarını” kavrama süreci yaşıyorlar. Onlara bu tecrübeyi geciktirenler “mümkünse” utanmalıdır. Neticede AK Parti, CHP, MHP ve diğer partiler, tüm dengeleri gözeterek siyaset yapmaya mahkumdur.
Bu işin formülü demokrasinin evrensel kurallarıdır. Yaşam tarzından endişe duyanlar, darbelerden ürkenler, kimliklerini korumak isteyenler... Ezcümle 74 milyon, temel haklarının bir oy meselesi olmaktan çıktığı, insan haklarına saygı duyulan, hukukun herkese bir gün lazım olacağının bilincinde, istikrar ve huzurun ekonominin büyütülmesinin yanında sosyal devlet anlayışından geçtiğini kavramış bir mukavelede bir araya gelmek zorunda olduğunu görüyor.
Türkiye bu olgunluğun eşiğindedir. Doğrulara yanlışları ayıklayarak ulaşırsınız.
Toplum artık neyin paylaşılmadığı anlamakla güçlük çekiyor. Esasında siyasetçilerimizin de bu kavrayıştan uzak olmadığını hissediyoruz.
Onlar, lütfen “idamlık gömlek” edebiyatını bıraksınlar, evrensel demokratik ilkelerden beslenen makul akıllarıyla bizi yönetmeye talip olsunlar.
Sevgili siyasilerimiz, sizleri Türkiye’nin normalleşmesi sürecinin “acemi neferleri” olarak görüyor, tolere ediyor, “lütfen” abartmamanızı diliyoruz.
Paylaş