Paylaş
Kemalizm bir “gerçekçilik” ideolojisidir aslında.
Haddini ve gücünü iyi tespit eden, az demokrasi planlayan, farklılıklara özgürlük tanımanın sakıncalarını bilen, ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ diyerek, özellikle Ortadoğu’ya bulaşmak istemeyen, “kapalı” bir toplum olmayı esas alıp, karınca temposu ile yürüyüşünü “batıya” çevirmeye çalışan, asker eliyle “laikliği” benimseyip, bu yolla tarikat hiyerarşisine girmemeyi temin eden...
Özetle, kendi doğrusunu netleştiren, ama dünya ölçeğinde geçerli standartları kendi toplumu için erteleyen ve hedefine koyan, her şeyden evvel dengeli, öngörülebilir profil çizerek, tarifli bir devlet yapısı ile düşük standartlı otokratik İsviçre modeliyle kendisini konumlamak isteyen, çizilen çerçeveye uyumlu hareket edenin kendini huzurlu hissedeceği...
Bir düzendir Mustafa Kemal Cumhuriyeti.
Hayat belirtilen esaslar üzerinden akıp giderken, 1950’lerden itibaren ağırlıklı “dış” etkilerle yönetim anlayışının “çeşitlendirilmesi”ne karar verildi.
Şüphesiz böylesi bir “çeşitlendirme” de olmadan “muasır medeniyet” seviyesine ulaşmak mümkün değildi.
Bu beklentiyle muhafazakar iktidarlara, özellikle AK Parti’ye fazla direnilmedi. Askeri vesayetin geriletilmesi normal addedildi, Kürtlerin taleplerine anlayışla yaklaşılmaya çalışıldı, Ortadoğu’da siyasi ağırlığımız arttırılmak istendi.
Yani, paradigmalar, ezberler, deyim yerindeyse “parça pinçik” edildi.
Ancak görüldü ki, giden Kemalizm yerine, ne huzur geldi ne de evrensel demokrasi.
Bahis konusu Kemalizm, Türkiye toplumunu maalesef “demokrasi acemisi” yaparken, aynı zamanda muhafazakarları da “iktidar acemisi” yapmıştı.
Biraz da bu sebepten tarihi dengeleri önemsemeyerek, pek çok konuda hata yaptılar, basiretsiz davrandılar, tornistan ettiler, özürler, aflar dilediler, diliyorlar.
Diyeceksiniz, “hayat” geriye dönsün ve istikrar adına katı Cumhuriyet ideolojisi tekrar hayata geçsin mi?
İşte bu olmaz. Zira, gemi iskeleden açıldı.
Sağlıklı demokrasi, zaten öyle kolayından ulaşılabilecek, sorunsuz elde edilecek bir mertebe değildir.
Bu yüzden, yaşananlar, “ödenmesi mukadder bedel” kavramına dahildir.
Nitekim, hep birlikte “öğrenmeye” başladık.
Ne diyordu şarkı sözü...
“Denizler durulmaz, dalgalanmadan”.
Denizler durulur, ülkenin “makul”ünde mutabakat sağlanırsa, hiç şüphesiz siyaset ve iktidar bu denli önemli addedilmeyecektir.
-----
İnşaatçılığa devam
CUMHURBAŞKANI kredi faizlerinin yıllık yüzde 9’un altına çekilmesi için bankalara çağrıda bulundu.
Hani serbest piyasa ekonomisinde “narh” koymak olur mu, diyebilirsiniz.
Prensipte haklı olsanız da önerinin detayına baktığınızda, belirli bir mantığa yaslandığını da tespit ediyorsunuz.
Bir defa, kastedilen konut kredileri.
Bu kredi nevi, toplam kredilerin onda biridir.
Bankaların bindirilmiş para maliyeti yüzde 13’ler dolayındadır.
Yine aynı bankalar, sektör toplamında ilk 6 ay içinde 19 milyar TL kar açıkladı.
Geçen senenin aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 40 kar artışı söz konusu.
Şimdi, yaklaşık 150 milyar TL olan konut kredilerinin hacmini 50 milyar TL arttırırsanız ve bu paketin faizini yüzde 9’lara çekerseniz, kabataslak (13-9) yüzde 4 hesabıyla 2 milyar TL daha az kar edilir.
Yani, ekonomi, sektörün 2 milyar TL daha az kar etmeyi göze alması, bağlı olarak, çarpan ve hızlandıran etkisiyle hareketleneceğinden, esasında artan iş hacmi nedeniyle bankalar bu kayıplarını kolayca telafi edebilirler.
Cumhurbaşkanı’nın ve hükümetin zihnindeki senaryo, inşaat sektöründen hareketle bir ekonomik tetikleme oluşturmak.
AK Parti’nin de ekonomik modeli bu.
Hiçbir şekilde inşaatçılıktan vazgeçmiyorlar.
-----
Cummins gidiyor
TERÖR, darbe girşimi, patlayan bombalar, düşük hukuki standartlar, “atarlı” yönetim anlayışı...
Tüm bunlar ülkemizdeki yabancı sermayeyi tedirgin ediyor.
Gözlüyoruz, bazı yabancı futbolcular arkalarına bakmadan çekip gitti.
Aynı şekilde, gelmeyi düşünen yabancı sermayenin sert bir şekilde frene bastığını duyuyoruz.
Ancak bu eğilim “eldeki kuş”ları da etkilemeye başladı.
Mayıs 2011’de Ege Serbest Bölge’de temel atarak Türkiye’ye gelen Amerikan Cummins İnc. firması faaliyetlerine son verme kararı almış.
Son derece verimli çalıştığı bilinen firma, çalışanlarına fabrikayı kapatacağını anons etmiş.
Karanlık bir Ortadoğu ülkesi fotoğrafı verirseniz olacağı budur.
Yazık, çok yazık...
-----
Buğra Gökçe
İZMİR Büyükşehir’de Genel Sekreterlik koltuğu Buğra Gökçe’ye teslim ediliyor.
Aziz Kocaoğlu bize göre çok doğru bir seçim yaptı.
Buğra Bey, genç, çalışkan, becerikli, dürüst, bilgili, vizyoner bir bürokrat izlenimi veriyor.
Kendisi ile birkaç defa yüz yüze konuşma fırsatımız oldu.
Hizmet anlayışını tariflerken “samimiyetle çalışıyoruz” ifadesini kullanmıştı.
Esasında bu kavram çok önemlidir.
Tüm mesele bu özelliğin İzmir halkına da geçirilmesi.
Zira, iyi niyeti ve gayreti hissettiğimiz zaman, çok daha hoşgörülü olunuyor.
Evet, hızlanacak hizmet beklentisi ile Sayın Gökçe’ye başarılar diliyoruz.
Paylaş