Paylaş
Baharı hissediyoruz.
Papatyalar çıldırmaya başladı.
Erik ağaçları bembeyaz kesti.
Mutlu olmamamız için.
İçimizden coşku fışkırmaması için.
Hiçbir engelimiz yok.
Ama heyhat, hayatlarını keyfe uzak bir dünya görüşüne kaptıranlar o kapkara huzursuzlukları ile hepimizi etkiliyorlar.
Siyaset istemiyoruz.
Yaşamımızı renklendirmek, insani dertlerimizi azaltmak, bu güzel memlekette sevdiklerimizle kendi halimizde yaşamak istiyoruz.
-----
Demokrasi yalanı
MEVCUT yönetim iktidarı bırakmaya hazır mı?
Ya da soru şu şekilde sorulabilir...
“Milli irade” dediğimiz olgu iktidar kavramının tek belirleyicisi midir?
Yoksa, “sandık” fiili iktidarın makyajı mıdır?
Bu ülkede “eksik demokrasi” yaşadığımız ortada...
Yasama, Yürütme, Yargı, Medya, Asker, Polis... Bir toplumu oluşturan ana sütunların iktidara yakın olduğu aşikar.
Bahse konu tüm bu unsurlar bizatihi iktidar denen kavramın bileşenleridir.
Şayet bu unsurları kontrol ediyorsanız hukuk da seçim de belirleyici olmaz.
Hayat, sandığa rağmen eskisi gibi devam ederse, o zaman makyaj biraz daha akar.
Böylesine teşkilatlanmış bir iktidara kimin karşı çıkma haddi var.
Demokrasi acemisi ve tembeli olarak formatlanmışsanız boyun eğmekten başka elinizden ne gelir.
-----
Mum gibiyiz
BU topraklarda, Selçuklu’dan Cumhuriyet’e, “demokrasi” hiç oldu mu?
Toplumun böyle bir derdi, talebi var mıydı?
Siyaset sosyolojisi ve siyasal tarih açısından bakarsanız, bu sorunun yanıtı bellidir.
Bu toplum gerçek manada demokrasi ile hiç tanışmadı.
Hep birilerinin öngördüğü “reçete”ye göre yaşadı.
Kültüründe, hatta “dilinde” demokrasi kavramını karşılayan bir “kelime” bile olmadı.
Hani geçen yüzyıllarda Hristiyan nüfusu kollamaya çalışan Batı’nın dayatmaları vardı.
Ama şimdi o azınlıklar yok, bağlı olarak demokrasi olup olmaması dış dünyanın umurda değil.
Efendim, “Kuvvetler ayrılığı, seçmen iradesi, sivil toplumculuk.”
Tüm bunlar bir zavallı tiyatrodur bizim gibi ülkelerde.
O sebepten hangi vesayetin devri gelmişse o bizleri yönetir, bizlere de “mum” gibi olmak düşer.
-----
Bergama Restoran
GEÇENLERDE Kemal Zorlu ile konuşuyorduk.
Mevzu, merhum babası Mazhar Zorlu’nun İzmir’in sosyal hayatına katkıda bulunmak üzere açtığı Bergama Restoran’a geldi.
Bergama Restoran bir yemekli müzikholdü.
Mazhar Bey, 1966’dan 1975 yılına kadar, hayalleriyle uyumlu olarak Kordon’da Ticaret Odası’nın altındaki yerde bu güzide restoranı işletti.
Bu mekan kentin sosyal hayatında bir devrimdi.
Sorunların çözüldüğü bir “dostlar meclisi” niteliği ile spor-siyaset-iş dünyasının buluştuğu, büyük aşkların, tanışma yemeklerinin, evlilik tekliflerinin yaşandığı bir “aziz mekan”dı.
Kentin simge iş adamlarının daimi rezerve duran masaları olurdu.
Gümüş çatal-bıçak takımları, elit servis anlayışı ile kent gustosunun oluşmasına çaba gösteren, yanı sıra Münir Nurettin Selçuk’tan Müzeyyen Senar’a tüm bilindik, ünlü müzisyen ve sanatçılarla misafirlerini ağırlayan müstesna bir müesseseydi.
Bizim kuşak Bergama Restoran’ın bu halini ucundan yakaladı.
İspanya’ya gitseniz, 400 yıllık restoranların sayısı aklınızı uçurur.
Bermutat, biz bu tarihi güzelliği koruyamadık...
Paylaş