Paylaş
Sağlıklı bakış açınız dumura uğramamışsa “her koşulda” lafının sınırlarını tespit etmeye çalışırsınız.
Örneğin tuttuğunuz takımın sportmence mücadele etmesi gerektiğini düşünür, şikeyle gelebilecek başarılara itirazınızı baştan koyarsınız.
Siz böyle düşünmekte beraber, bazen üzerine toz kondurmadığımız “değer”inizi yönetenler, size rağmen, belki sizi de mutlu etmek için “altına bakır karıştırmayı” tercih edebilir.
Bu tutumları bir biçimde ortaya çıkınca, size düşen büyük bir “şok” yaşamaktır.
İlk anda, kabullenemezsiniz, isyan edersiniz, başka ihtimallerden medet ummak, rahatlamak istersiniz.
Esasında derinlerinizde ciddi bir şekilde “incinmişsinizdir”.
Hele konu futbol taraftarlığı ise bir dolu alaylı söze, sataşmaya sürekli muhatap kılınırsınız.
Bir müddet sonra bu durum sizde “tersine kilitlenme hali” yaratır.
Bağlı olarak sizi rahatlatacak gerekçelere sarılmaya başlarsınız.
Yok, “herkes yaptı, kırmızı ışıkta biz yakalandık”. Yok “siyasi operasyonların kurbanıyız”...
Oysa gerçekler fazla zorlamayı gerektirmeyen “açıklıktadır”.
Ulusal ve uluslararası yargı kabullenmediğiniz acı gerçeği kuşatmaktadır.
Kendi federasyonumuza hangi baskılarla aldırıldığı bilinen mesnetsiz kararlar her tarafından sallanmaktadır.
Size düşen, zararın neresinden dönülse kardır, yaklaşımıdır. Ama, işte o meşum “tersine kilitlenme” hali sizi esir almayı sürdürür.
Başınıza bu işleri açan yönetimi değiştirme fırsatı çıkmasına rağmen yanlışınızı tırmandırırsınız.
Sizin değerinize sizden fazla sahiplenenlerin ısrarlı uyarıları, içinizdeki ruh haline paralel, kendinizi “vazgeçilmez” zannetmenize yol açmaya başlamıştır.
Tavırlarınızda gizli gizli “beni yiyecek olanın midesine otururum” tercihi şekillenmektedir.
Yolunuzun çıkmaz olduğu aşikardır, görmezsiniz.
Tüm ülke futbolunun bloke olma ihtimali sizi mutsuz etmez hale gelmiştir.
Ne çare ki mezarlıklar kendiniz vazgeçilmez zannedenlerle doludur.
Liderler huysuz oluyor
Sakin, mutedil, uzlaşıcı bir kişiliğiniz varsa, alttan almayı kolaylıkla beceriyorsanız, hiç zahmet etmeyin, sizden “lider” olmaz.
Son dönemlerde, üç birbirinden farklı insanın ortak bir özelliğine baktığınızda, “kontura sürkontur” diyen ve bu hali, tarzının en belirgin özelliği yapan ve bu nedenle karizmasına karizma katan bir durumu tespit ediyorsunuz.
Recep Tayyip Erdoğan, Fatih Terim, Aziz Yıldırım.
Bu kişilikler, insanlarda kendilerini onlara emanet etme duygusu oluşturuyor. Sonrasında herşeyinizi kendi bildiklerine göre sürüklemek ve biçimlemek istiyorlar.
İyidir, kötüdür, onu ayrıca tartışmak gerekir. Bu aşamada, sadece bir gözlememizi iletelim istedik.
Kritik kavşak görüntüye giriyor
Ülke siyasetinde o kritik kavşağa süratle yaklaşıyoruz.
Hala, ne olup biteceği, nasıl çözümleneceği hususunda kimsenin net bir fikri yok.
Ağustos 2014’de, cumhurbaşkanlığı seçimi var.
Sorular şu:
-Cumhurbaşkanı devam etmek istiyor mu?
-Eğer istiyorsa Başbakan buna nasıl bakıyor?
-Başbakan Köşk’e kendisi mi çıkmak istiyor?
-Kendisi çıkarsa Abdullah Gül ne olacak?
-Cumhurbaşkanı siyasete devam etmek istiyor mu?
-İstiyorsa AK Parti’nin başına geçmesi mümkün mü? Başbakan buna nasıl bakar?
-Bu yetkilerle Köşk’e çıkmak sıcak siyasetten izole olmak mıdır?
-Başbakan bunu ister mi?
-Başbakan Köşk’e çıkarsa, yerine gelen onunla ne kadar uyumlu olur?
-Genel seçimlerden sonra Abdullah Gül başbakan olursa, bu uyum çok mümkün müdür?
-Abdullah Gül, Köşk’e çıkamaz ve AK Parti’nin başına geçemezse tavrı ne olur?
-Yeni bir siyasi oluşum çıkar mı?
-Kardeşlik hukuku bu çetrefili çözmeye yeter mi?
-Padişahlar neden iktidar için çocuklarını bile katletmiştir?
Soruları uzatmak mümkün.
Süre azalıyor, tüm Türkiye gelişmeleri heyecanla izliyor.
Bir kongreydi geldi geçti
İzmir İktisat Kongresi’ni yoğun bir programla eda ettik.
Çok sayıda panelle, pek çok konu enine boyuna tartışıldı.
Esasında, bizler İzmir İktisat Kongresi’nden, tarihi çağrışımın da etkisiyle daha fazla bir şeyler bekliyoruz.
Ancak hükümetin açıklamış olduğu orta vadeli programlarıyla zaten, gelecekte neyi nasıl yapacağımız belli.
Dolayısıyla o cephelerde fazla söylenecek bir şey yoktu.
Kongrede İzmir’in fazla dahli olduğunu söylemek zor.
Daha ziyade, inisiyatifi Kalkınma Bakanlığı üstlendi ve İzmir STK’ları ve diğer yerel birimleri işine karıştırmadan organizasyonu aldı, götürdü.
Ancak bu defa “Kuru ve heyecansız” bir kongre havası oluştu.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın konuşmaları bir görevin ifası mahiyetindeydi.
Halbuki, biz İzmir’liler bu kongre için geçmişte pek çok toplantı yapmış, sivil toplum kuruluşları ve Başkanlar Kurulu olarak, kongreyi bir “Davos” etkinliğinde hayal etmiştik.
Neticede kongre yine de güzeldi ve fakat fazla “Devlet” koktuğu için, umulan tatmin sağlanmamış oldu.
Paylaş