Paylaş
Böyle bir şey yok. Türklerin Anadolu’ya gelişlerinden itibaren “savaşçı” karakter vazgeçilmezimiz olmuştur. Özellikle Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde, önce Müslüman, sonrasında Sünni tercihler kesin olarak şekillenmiştir. Şii, Katolik, Ortodoks Hristiyan kimlik seçimleri fütühattan beslenen bir devlet anlayışı için hiç şüphesiz kısıtlayıcı bir faktör olacaktı.
Sonraları Cumhuriyet kuruldu. Yok olmanın eşiğinden dönen devlet küllerinden doğdu ve bilahare yeniden güç kazanma sürecine girişti. İşte o dönemin mottosudur. “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh.” İmparatorluğun emperyal harsından beslenen devlet geleneği için mecburi bir soluklanmadır. Biraz toparlayınca “Hatay” (1939) ilhak edilmiştir.
Bu arada Cumhuriyet pratiğinde etnik Türk kimliği 1920’li yılların şartlarında daha bir ön plana çıkartılmışsa da geri planda Sünni yapı tavizsiz muhafaza edilmiştir. Diyanet Alevileri yok sayarken, sınırlı sayıda gayrimüslim nüfus tehdit algısıyla tasfiye edilmiştir. Sonraki süreçlerde “muhafazakârlar” iktidara gelmiştir. Bu arada devlet ekonomik anlamda nispeten güçlenmeye başlamıştır. Milli gelir trilyon dolar seviyelerine yaklaşınca tarihsel tutum, iktidarda kim olduğundan bağımsız “genişlemeci” yaklaşımlarına geriye dönmektedir.
Bugün Suriye’de bir Sünni özerk bölge oluşturmaya çalışılması sadece AK Parti’nin değil, ulusalcı CHP’den, MHP, İyi Parti, Perinçek ve Silahlı Kuvvetler’e varıncaya kadar tüm devlet bileşenlerinin final tahlilde ortak projesidir. Hani bu denli “derin mutabakat” karşısında “insan” odaklı karşı çıkışlar son derece “cılız” kalmaya mahkumdur. Tamam, halk 83 milyon, ama dükkânın kapısında 1000 yıldır “değişmez zihin yapıları” ile “muktedirlerin” adı yazıyor.
KARAOĞLAN
AYNI gün Suat Yalaz ve Abdullah Turan’ı kaybettik. Onlar “Karaoğlan” ve “Kara Murat”ın yaratıcılarıydı.
1970’ler çizgi romanların en popüler olduğu dönemlerdir. Teksas, Tommiks, Zagor, Kaptan Swing, Teks, Kızıl Maske, Red-Kit ve daha pek çoğu çocukluğumuzda ellerimizden düşmez, birbirimizle değiştirerek eksiksiz takip ederdik. Esasında öykülerin değişmez kuralı, “iyiler” ile “kötülerin” mücadelesi ve sonunda “kahramanlarımızın” kazanmasıydı. Hani bilinçaltı göndermelerini ihmal edersek genelde “erdem” yüklemesi yaparlardı çocuk akıllarımıza. Düşmanla olan savaşlarında “Türklüğü” ve dönemine göre “pagan tanrıları” ve “İslam”ı yüceltirlerdi. Esasında bu neviden yayınlar ideolojik anlamda da misyon ifa etmişlerdir. Hatta denilebilir ki ülkücü hareketlerin zihin haritalarının şekillenmesinde Karaoğlan, Kaan gibi çizgi roman figürlerinin önemli bir moral katkısı vardır. Bahse konu kahramanlarımız, bilindiği üzere Beyaz Perde’de de değerlendirilmiş ve toplumsal hafızamızda unutulmayacak izler bırakmıştır.
Özellikle Karaoğlan tiplemesinde Suat Yalaz’ın olağanüstü çizgi yetkinliği hep takdir edilmiş, Bayırgülü, Baybora, Çalık gibi tiplemeler gönülleri fethetmiştir. İki usta çizere teşekkür ediyoruz
Onları daima kalbimzde yaşatacağız.
Paylaş