Paylaş
Şüphesiz karar vericiler bu durumu bir milli gereklilik olarak ifade edeceklerdir. Bu ülke daha birkaç yıl önce barış iklimi içerisinde kanayan bir yarayı dindirmeye çok yaklaşmıştı.
Kronik bir sorunu halletmek, hiç şüphesiz bazı tavizler gerektirir.
Ama bu ülkenin bütünlük içinde huzura ulaşması her şeye değerdir.
Mamafih, bahse konu çabalar o dönemde iktidara ilk etapta “oy” kaybettirmişti.
Bu sebeple, politik kompozisyonun “şahin” kanadıyla bir yakınlaşma oldu.
Kurulan “Cumhur İttifakı” bu durumun fiili tezahürüdür.
Bu politik anlayış ülkenin “bekası” gereği demokrasinin ikinci plana alınabileceği anlayışındadır.
İstanbul seçimlerinde bu tutumun ilk işaretleri verilmişti.
İşin enteresanı, Avrasyacı denilen bu koalisyonun aldığı oylar, biraz da ekonomik kriz sebebiyle düşmüştü.
Son yerel seçimler bu durumun ip uçlarını vermişti.
Bu çerçevede AK Parti’nin yeni ve uzlaşmacı arayışlar içinde olduğu hissedilmektedir.
Cumhurbaşkanı’nın “Türkiye İttifakı” söylemi dikkatle not edilmiştir.
Bu nedenle belediye başkanlarının görevden alınmaları, bu bakış açısıyla sürpriz olmuştur.
Aslında meseleleri tırmandırarak bir sonuç alınsaydı, 35 yıldır bu iş çözülürdü.
Aynı şeyleri tekrar ederek, öncesinde başarısız olmuş deneylerde ısrarcı olunması anlamlı değildir.
Bu ülke artık demokrasiyi, her bir ferdi ve her bir köşesi itibarıyla hak ediyor.
-----
Yorulduk
AĞUSTOS ayının son haftasına girilirken sonbaharın hüznü ağır ağır etkisini göstermeye başlar.
Aynı zamanda sanki çok önemliymiş gibi “dünya işlerine” tekrar dönüşüm yaşanır.
O başıboş, özgür ruh tariflenmiş görevlerine çağırılır.
Artık, okullar açılıyordur, ihmal edilen işlere konsantre olmanın zamanı gelmiştir, politikacılar “biz buradayız” demeye başlarlar, sıradan insanlar tatillerini tükettikleri için mutsuzdur, gün geç ağarmaya ve erken kararmaya meyillenmiştir, deniz kıyısı beldeler sakinleşmeye, eğlence yerleri terk edilmeye, esnaf sönükleşmeye, kalabalıktan müzdaripler keyiflenmeye başlamıştır.
Esasında bu döngü her yıl tekrarlanırken, rutin hiç değişmiyormuş gibi gelir insana.
Oysa yıldan yıla, mevsimden mevsime, çok şey değişir hayatımızda.
Mesela, daha özgür bir ülkede mi yaşıyoruzdur, ya da ekonomik anlamda daha bir tasarruflu mu davranmaya başlamışızdır?
Geleceğe yönelik beklentilerimiz içimizi umutla, sevinçle mi doldurmaktadır, yoksa karamsarlık bulutları çoğalmakta mıdır?
Bakınız lafı uzatmaya gerek yok...
Bu ülke çok yoruldu.
Hani hep fazla sakin bulunduğu için eleştirilse de bir İsviçre kasaba huzurunu özlüyoruz.
Prag Meydanı gibi bin yıldır “taşlar oynamadan” soluklanmak istiyoruz.
Daha birkaç yıl önce “barış süreci” yaşanıyor diye nasıl da yumuşamıştı memleketin politik iklimi.
Ya da...
Ege Orman Vakfı’nın yeşerttiği ormanlar nasıl da göğüsümüzü kabartıp keyiflendiriyordu bizleri.
Hani, tekrar vurguluyoruz.
Yorulduk...
Tamam, her şey değil, ama çok şeyin iyi gitmesini özlüyoruz.
Paylaş