Paylaş
TÜRKİYE’de muhalefetin özellikle de CHP’nin aklı karışık.
Akıl karışıklığına bir “ikilem” sebep oluyor.
AK Parti’nin Cemaat’e yönelik politikalarında onları desteklemek mı gerekir, yoksa “kenarda kalarak” bir anlamda Cemaat’e pasif katkı koymak mı tercih edilmelidir?
Diğer deyişle, ehem-mühim sıralamasında Tayyip Erdoğan ve AK Parti mi daha sorunludur, Cemaat mi?
Anlaşıldığı kadarıyla onlar AK Parti iktidarının devamını daha sakıncalı buluyorlar.
Bu tutumlarına biraz da Tayyip Erdoğan’ın “eyvallahsızlığı” yol açıyor.
Başbakan halk desteğine çok inanıyor ve güveniyor.
O sebeple, muhalefet dahil her kesime “sürkontur” politikasını sürdürmekte devam ediyor.
Halbuki, yaşadığımız ağır bir “Devlet krizi”dir.
Dönem, pozisyonu güçlendirme hesaplarının yapılacağı bir dönem değil.
Bu ülke, ekonomisinden Kürt meselesine, uluslararası toplum ile ilişkilerden yürütme-yargı çelişkilere kadar pek çok konuda “pamuk ipliği” sınırlarında dolaşıyor.
Son birkaç hafta içinde, sorun diye gözüken her şey daha da tırmandı ve çetrefil bir hale dönüştü.
İktidarın paylaşımcı olmayan tutumu sanki muhalefeti gizli gizli memnun ediyor.
Adeta, “Sonunda, nasıl olsa çuvallarlar” umudundan medet duyuluyor.
Demirel’in bir lafı vardı.
“Neyin olamayacağını yaşayıp, idrak edince, neyin olacağı ortaya çıkar”.
Anlaşılan muhalefet de bu ilkeyi benimsemiş.
Varsayıyorlar ki, halkımız AK Parti’den yorulacak ve kendilerine yönelecek.
Zannetmesinler ki, iktidar öyle “armut piş, ağzıma düş” politikalarıyla elde edilir, halk teveccühü kazanılır.
Başa dönersek...
Nasıl ki AK Parti’nin Cemaat’e yönelik, “çok safmışız, yanıldık” söylemi siyaseten doyurucu bir izah olarak kabul edilemezse, aynı şekilde muhalefetin de, zamanında demediğini bırakmadığı “hizmet hareketine” yönelik konjoktürel bir yol arkadaşlığı izlenimini vermesi samimi bulunmaz, geleceğe yönelik iktidar beklentisini beslemez.
Neticede CHP sağlıklı bir demokrasiden yana tavır koymalıdır.
Şu anda iktidarın meşru temsilcisi AK Parti’dir.
Dolayısıyla CHP’nin aktif ve risk alan, ülke menfaatlerini ve demokrasinin geleceğini önceleyen bir zihniyete bürünmesi önem taşıyor.
Bilahare düzeltiriz, diye düşünüyorlarsa, “Yorgan gidince kavga biter” sözünü unutmasınlar deriz.
Şeyh Bedrettin
ŞEYH Bedrettin’in tüm eski tüfek solcuların gönlünde özel bir yeri vardır.
Kazaskerliğe kadar yükselmiş bir Osmanlı memurudur Şeyh Bedrettin.
Muteberini ifade ederken “Müslümandan önce insan” diyen ve “hakikat karşısında dinler eşittir” yaklaşımını savunan bir anlayışın temsilcisidir.
“Yar yanağından gayrı” her şeyin paylaşımına konu edilebileceğini ifade eden ve bu yönü itibariyle Platon’dan Marx’a bildiğimiz komünistik düzenin dini bir versiyonunu öneren kişidir.
Nazım Hikmet’in Şeyh Bedrettin Destanı’nda da işlendiği üzere, sonu trajik olmuş ve Serez Bakırcılar Çarşısı’nda, Osmanlı’ya isyan suçuyla asılarak infaz edilmiştir (1352-1416).
Yoldaşları, Börklüceli Mustafa ve Torlak Kemal’le (Torlak Kemal Yahudi’dir) yarattığı efsane 1935 yılına kadar unutturulmaya çalışılmış, bu tarihte bulunan bir el yazması ile yeniden gündeme gelebilmiştir.
Şeyh Bedrettin’i tekrar hatırlatmamızın sebebi, onun paylaşımcı felsefesinden ziyade dinler karşısında almış olduğu tutumun birleştirici boyutudur.
“Tanrı tektir, dinler de birbirinden farklı değillerdir. Aynı ağacın dalları arasındaki fark ne ise, İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik arasındaki fark da odur”.
Görüldüğü gibi Anadolu işte böylesi mümbit topraklardır.
Bazı din uzmanları hizmet hareketinin dinler arası diyalog çalışmalarına mesafeli yaklaşır.
Oysa bu neviden görüşlerin bir ilk olmadığını, aradığımız huzur ve hoşgörü ortamının, esasında kültürel kodlarımızda mevcut olduğunu, bu vesileyle hatırlatalım istedik.
Yeni Türkiye, eski Türkiye
BU ülke, askerlerin siyaset üzerindeki etkisi sınırlandırılınca bir başka evreye geçti.
Her demokratı heyecanlandıran bu gelişme siyaseten ikinci planda kalmışların ülke iktidarında etkin hale gelmesiyle, özlediğiniz “Demokratik Türkiye” nihayet kurumsallaşacaktı.
Mağdurlar, muhafazakarlar, Kürtler, Aleviler başta olmak üzere sıralarını bekliyorlardı.
Başlangıç vuruşu muhafazakarlarla yapıldı.
Kuyudan tek tek çıkılacaktı.
Nitekim muhafazakar iktidar bir müddet sonra Kürtlere de ip uzattı.
Alevilerle olan ilişkilerinde birbirlerine samimiyetlerini geçiremediler.
Bu arada muhafazakar iktidar 12 yıla yaklaşan iktidar süreleri boyunca bazı “yalpalamalar” gösterse de, onların bencil tercihlerini aşan tarihi misyonları, adeta, “doğal müttefikleri” ile birbirilerinden ayrı kulvarlara düşmelerini engelliyordu.
Nitekim, bugün gelinen noktada önümüzdeki süreçte müthiş bir iktidar mücadelesi yaşanacak.
Derin saflaşmalar, olası koalisyonların görüleceği bu dönemlerde hiç kimse muhafazakarlarla Kürtlerin ayrı uçlara savrulacağını beklememelidir.
Bunu biz değil siyaset sosyolojisi söylüyor.
Paylaş