Paylaş
GELENEK toplumu olmanın bambaşka bir ağırlığı vardır.
Gelenek, yerleşikliğin, köklerini her daim hissetmenin, bu sebeplerle kendini, yerini yurdunu sevmenin gerekçesidir.
Bizler, İzmir’e hala daha tam hakkını veremiyoruz.
Esasında şaşıracak bir şey yok. Mesela, kaçta kaçımızın dedesi İzmir’de doğmuştur?
Kentimizin en kıdemlileri, Musevi ve Lavanten vatandaşlarımız hariç, mübadeleyle gelenler.
Anadolu’dan göç edenler, 1960’lı yılların sonrasının yerleşikleri.
“Dedemin dedesi burada yaşamıştı, torunumun torunu da burada ölecek” duygusu içimize yerleşince bir başka özen gelişecek yaşadığımız yerlere.
Hala akıllanmadık.
Körfez’i pisledik, eski köşkleri, evleri yıkıp ucube apartmanlar diktik, tamam bazı pişmanlıklar gösteriyoruz ama yine de durulduk zannetmeyin.
SEVİMSİZ APARATLAR
Hala, bin yıl kullanacağımız doğaya karşı hoyrat davranıyoruz.
Her nasılsa en az bozulmuş yerlerin başında gelen “Yarımadamız” baştan aşağıya sevimsiz rüzgar enerjisi aparatları ile kaplanıyor.
Yahu, estetik, turizm, insani sorumluluk…
Hepsi hikaye.
Bu işlerde baş sorumlu bizleriz.
Basit bir test yapma imkanımız olsa, desek ki, ey kent kıyısında yaşayanlar, oturduğunuz apartmanlar için 2 yıl içinde 2’şer kat ilave çıkabilme hakkınız var.
İnanın çoğumuz tıpkı iştahlı pirhanalar gibi gözümüz dönerek imalatları tamamlarız.
Bakın, demokrasi, medeniyet, özgürlük gibi kavramlarda mangalda kül bırakmayanlar samimiyetlerini bu neviden duyarlılıkları ile kanıtlayabilirler.
Birey olmak, insani kaliteleri geliştirmek ve bağlı olarak gelişkin bir toplum yapısı oluşturabilmek, kendinizi, çevrenizi, kentinizi ve giderek yurdunuzu sevmekle, özen göstermekle, içinizin titremesiyle mümkün olabiliyor.
Köklerimizi aramak
CUMHURİYET Osmanlı’yı sevmedi.
Vahdettin vatan hainiydi, Abdülhamit paranoyak diktatör.
Tarikat, tekke, zaviye ile hiç hoşlaşmadı.
Dindarlığını fazlaca ön plana alanlar Kubilay’ın kafasını kesen mürtecilerdi.
Şia tekin değildi, Kürtün adı zaten yoktu.
Arap kalleşti, Yunan zavallı düşman.
Korkak Palikaryalara hep gülesimiz gelirdi.
Mesela Sakız Adası Çeşme’ye yarım saat mesafedeydi. Anamız, babamız, dedemiz, yani cumhuriyetin ilk nesilleri ziyaret etmeyi akıllarından bile geçirememişti.
En kapalı bir toplumduk biz, Arnavutluk ve Çin’le birlikte dediklerine göre.
Avrupa uzaktı, Amerika bir hayal.
21. YÜZYIL CUMHURİYETİ
Celal İnce, “Amerikan, Amerika, canım feda olsun sana” derken, Hollywood filmleri ile kendimizden geçerdik.
Bir ara Orta Asya Türklüğüne aşırı bir heves oluşturmaya çalıştılar, ama oturmadı elbise üzerimize, oturamazdı zaten.
Mecburen Atatürk’e yüklendik, bir insanın veya bir ideolojinin taşıyabileceği yükün çok üstünde abanarak.
Haliyle olmadı, yetmedi.
Bir yerlerden, bir şeylerden başlayarak köklerimizle buluşmak açık ihtiyacımız.
AK Parti bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Ancak, hesap sormadan, husumet oluşturmadan, sevgiyle, sindirerek, sentezleyerek, ürkütmeden, incitmeden becermek gerekiyor bu işleri.
Yoksa “doğru şeyler yanlış ağızlara kurban oluyor” gibi durumlar ortaya çıkıyor.
Her şeye rağmen, giderek geriliyoruz gibi gözüksek de herkes, hepimiz ortak bir idrake geliyoruz gibi.
Cumhuriyetin bu ülkeye kattıkları tartışılmaz.
Ancak tarih cumhuriyetle başlamadı ve ancak aynı tarihi süreç bugün cumhuriyetle sentezlenerek, olgunlaşarak yenilenen bir Türkiye oluşturuyor.
Tepkili kalıp oyun dışında kalmak yerine, iktidarı ve muhalefetiyle, elbirliğiyle, sağduyuyla, makul akılla, aşırılıklarımızı törpüleyerek 21. yüzyıl cumhuriyetimizi inşa etmeliyiz.
Paylaş