Paylaş
İLKBAHARI ve yazı tüketmek hayatın süreli olduğunu idrak etmektir aslında.
Sonbahar orta yaşı geçmişler için daha anlamlıdır. Gençliğin ömür kesesi doludur. Gidenin yerine yenisinin, daha iyisinin, daha umutlusunun geleceğini hissederler.
Bizim yaşlara gelmişler de farklı bir telaş seziyorum.
Daha bir ısrarcı hal oturdu üzerimize. Yaz mevsiminin bitmediğini, deniz kenarı keyiflerinin aynen sürdürülebileceğini kanıtlamaya çalışan yaşlı kelebekler gibiyiz.
Canımız her zamankinden daha değerli algılıyor sonbaharı, hayatı, kendine vakit ayırmanın önemini, belki de tembelliği.
Bakın diyoruz, rüzgar durur bu aylarda, deniz çarşaf gibidir, güneş puslansa bile, o muhteşem gümüşi ışığın çıkmasına vesiledir. Balık boldur, çorap yoktur ve hırka? Bu son kelimeye, her ne kadar zorlansak tatmin edici bir izahat yoktur. Tıpkı hayatın sonbaharında olduğumuz gerçeği gibi.
İstanbul onların olsun
Sultanahmet Meydanı’nda bir köftecinin orta boy bir fabrika kadar ciro yaptığını gördüğünüzde metropol kentin ne demek olduğunu daha iyi görüyorsunuz.
Bakınız, İzmir bir İstanbul değil. Hiçbir zaman da olmayacak.
İstanbul giderek bir çılgınlığa dönüşüyor. Düzgünü, eğrisi, kurnazı, bohemi.... Her neviden insanın kendine bir yer bulduğu, yaşadığı, yeşerdiği yorucu bir dünya.
Hal böyle olunca, “eksik olsun bu bereket” diyesiniz geliyor.
Para kazanmanın asgari medeni ölçütlerinin kaybolduğu bu katastrofik ortam, rüzgarı arkamıza aldık diye heyecanlandığımız kentimizin rol modeli olmamalı.
Çile çiçeğiyiz biz
Bu kentin sakinleri olarak, çoğumuzun üç büyüklerden tuttuğu bir takım vardır. Hemen bunun yanında, aynı zamanda Karşıyakalı, Göztepeli, Altaylı, Altınordulu olduğumuzu söyleriz.
Efendim ben Galatasaray ve KSK’liyim.
KSK’li olmak hayal kırıklıklarına abone olmaktır. Kulüple ilgili gazete haberleri artık içimizi acıtıyor. Kaynak – bütçe dengesi olmayan yönetimler, dedikodunun ayyuka çıktığı geçmişine yakışmayan camia, kaderine terk edilen antrenman sahaları, ödenmeyen sporcu ücretleri, elini cebine atmakta zorlananlar... Tüm bunlar sezona iyi bir giriş yapıldığında kendimizi kandırma pahasına kararttığımız gerçeklerdi.
Un, yağ, şeker, tarçın olmadan helva olamazdı. Rüyadan çabuk uyandık. Bermutad seri yenilgilerimiz başladı.
İnanın, bunca umutsuzluk içinde son dönemlerde açan tek bir çicek var. 1912 Derneği müthiş bir altyapı tesisini kendi imkanlarıyla tamamlayıp kulübe teslim etti. O törene kulüp başkanı tenezzül edip gelmedi.
Bu fukara zihniyetler, anlaşılan bu sezonda da kaderimiz olmaya devam edecek.
Trafiği boğmayın
Kordon trafiğe açılsın mı açılmasın mı, referandumu yapılacakmış. Referanduma Kordon’da yaşayanlar katılacakmış. Bakın alttan tüneller, üstten köprüler yaptınız, metroları bitirdiniz, denizin altına otoparklar yaptınız, trafiği çözdünüz de mi “kestaneyi” semt sakinlerine aldırmaya kalkıyorsunuz?
Yahu, sanki seçenek mi var? Buraları trafiğe kapatınca yerine bir şey mi koyuyorsunuz? Kimse bize kent merkezi, şehircilik uygulamaları nutukları atmasın. Siz her türlü tedbir alırsınız, Kordon’u her yönüyle turistik bir çekim merkezine dönüştürürsünüz, hayat, trafiksiz bir alanı kamuoyunun kalbine dayatır, o zaman bu meseleyi tartışmaya açarsınız. Siz ilk önce vecibelerinizi yerine getirin lütfen.
Paylaş