Paylaş
SİYASET sahnesinin en güncel konusu cumhurbaşkanlığı seçimleri. İktidar cephesinde, büyük bir sürpriz olmazsa, aday sayın başbakan olacak.
Esasında “aday” sözcüğü bile gereksiz bulunabilir. Zira, yerel seçimlerin getirdiği moralle sayın Tayyip Erdoğan’ın ipi göğüslemesi çok çok büyük ihtimal.
Muhalefet partileri yönünden nasıl bir strateji izleneceği sorusu kolay bir yanıt içermiyor.
İl Genel Meclisi sonuçları nazara alındığında, CHP ve MHP’nin oy toplamı AK Parti ile aynı seviyede.
Her ne kadar siyasette 1 + 1 hiçbir zaman 2 etmese de bu iki parti seçmenine tamamıyla hitap eden bir aday bulunması halinde, bu defa HDP ve Saadet Partisi oyları önem arz ediyor.
Gözler mesleklerde
Diyeceksiniz, HDP ve Saadet Partisi’ne de hitap eden bir aday bulunursa… Kusura bakılmasın, siyasette böylesi bir sihirli formül yok.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday aranırken gözler geleneksel olarak bazı meslek gruplarına çevrilir.
İlk grup askerlerdir. Bu anlamıyla sayın İlker Başbuğ’un adı telaffuz ediliyor. İtirazımız kişiye değil. Ancak bu konjoktürde asker kökenli bir adayın sivil siyasetçi karşısında şansının olamayacağı aşikardır.
İkinci grup yüksek yargı organlarının başkanlardır. Burada da sayın Haşim Kılıç ve sayın Sami Selçuk’un isimleri konuşuluyor. Bu şahsiyetler, muktesebatları gereği “ağır ve saygın” bir profil çizmek zorundalar. Oysa bu defa cumhurbaşkanını halk seçecek. Yani çatır çatır siyaset yapılacak. O yüzden bu gruptakilerin de işi zor.
Sadece beyin jimnastiği
Üçüncü grup, saygın medya mensupları. Sayın Taha Akyol’dan sayın Uğur Dündar’a çeşitli isimler konuşulsa da bu meslek grubundan en fazla “antrenman boksörü” çıkar, misyonu dayak yemekten öteye geçmez.
Dördüncü grup, emekli büyükelçilerden, iş dünyasının başarılı temsilcilerine ve nihayet “soyadı” özelliği olan adaylara dairdir. Zaten Ümit Boyner’dan Kemal Derviş’e, oradan Tuğrul Türkeş’e, tüm bu değerli isimler “beyin jimnastiğine” konu oluyor. Ama bize göre jimnastikten öteye geçmeleri zordur.
Geriye mevcut veya eski siyasetçiler kalıyor ki, hangi parti adayı üzerinde nasıl uzlaşma sağlanacak, siyasetin doğası gereği çok zor bir denklem.
Diyelim sayın Deniz Baykal, Doğu illerindeki MHP oylarından, HDP ve Saadet Partisi oylarına kadar seçmen nezdinde bir karşılık bulması zor.
Sayın Meral Akşener veya sayın Mansur Yavaş için, başta ulusalcı CHP’liler olmak üzere, ha keza aynı sıkıntılar görülebilir. Sayın Yılmaz Büyükerşen yada sayın Aziz Kocaoğlu da aynı şekilde muhalefetin tamamını kavrayamaz.
Ortak aday kolay değil
Hadi muhafazakar seçmenlerin de aklını çelme amacıyla, sayın Abdüllatif Şener gibi birisini aday göstermeye heveslendiler. Hiç şüphesiz olmasın, özellikler CHP’de parti disiplini kaybolur, 20 milletvekili bir araya gelip kendi adaylarını ayrıca çıkarır.
Yani... Görüldüğü gibi “yanisi” bile zor.
Ayrıca belirtelim, siyaset iddia işidir. İlk turda “ortak” bir aday, farklı yapısı olan siyasi partilerin pek katlanabileceği türden fedakarlık değildir.
Neticede, şayet ilk turda AK Parti adayı seçimi kazanamasa bile ikinci turda karşısına yaralı bereli bir aday çıkar. Zaten mağlupların motivasyonu düşeceğinden, sandığa eksiksiz gidecek AK Parti seçmeniyle sayın Tayyip Erdoğan zorlanmadan sonuca ulaşır.
Pek tabi, bu tahlil “an itibariyle” geçerlidir.
AK Parti’nin basına yansıyan açıklamalarından sayın Abdullah Gül’ün durumu tam bir açıklığa kavuşmuş görüntü vermiyor.
Sanki “havuç” ileriye uzatılıyor, “gargaraya getirilme” ihtimali seziliyor.
Hani, şartlar aniden değişir, sayın Abdullah Gül muhalefetin de desteklediği bir aday haline gelir mi?
Siyasette imkansız diye bir şey yok.
İbre Erdoğan’a doğru
Yine, ağustos ayına kadar cemaat uysal bir şekilde bekleyecek mi, yoksa beklentisini pazarladıkları “turpun büyüğü” bombası ile AK Parti adayına bir sürpriz mi yaratacaklar?
Pek tabii, son iki olasılık siyasette medet umulan alanlar olmamalı.
O zaman, zaten saygı duymakla zorlandığımız siyaset kuruma hepten zemin kaybediyor, sinirler geriliyor, “fair play” ortamı kayboluyor.
Özetle, olağan akış, sanki sayın Tayyip Erdoğan’ın ilk kez vatandaşın seçtiği cumhurbaşkanımız olacağına işaret ediyor.
Yarı başkanlık deneyimini yaşayacağımız bu süreç, büyük ölçüde sayın Tayyip Erdoğan’ın yönetim tavrı ve tercihlerine göre şekillenecek.
Temennimiz de odur ki, siyaset sahnesinin yumuşamaya ihtiyacı var.
Ancak 2015 Haziran’da genel seçimlerin olması, “kahpe felek”, Türkiye’ye bu imkanı sağlamayacak gibi gözüküyor.
Neticede demokrasi böyle bir şey ve iyi ki var.
Paylaş