Şiddet ve terör öylesine bir toz bulutudur ki yarattığı ortamda göz gözü görmez. Sözün bittiği yerdir. Devlet katılaşır, çözüm çabaları unutulur, nüanslar kaybolur ve her şey bu ahlaksız yangının söndürülmesi üzerine yoğunlaşır. PKK’nın güncele dair başarısı (!) da budur. Makul aklın cılızlaştırıldığı, toplumsal kutuplaşmaların derinleştirildiği, birlikte bir arada yaşama ülküsünün zedelendiği bir psikolojik zemini oluşturmaktadır. Yalçın Doğan gazete yazısında bir araştırmadan bahsediyor. Buna göre; - Türklerin yüzde 95’i Kürtlere demokratik özerklik tanınmasına karşı, - Kürtlerin bağımsız devlet kurmasına Türklerin yüzde 2’si evet diyor. - Türklerin yüzde 90’ı Öcalan ile görüşülmesine karşı - Türklerin yüzde 87’si Kürtlerin sahip olduğu haklarla Türklerin sahip olduğu haklar arasında bir fark görmüyor. Gelinen kutuplaşmayı bu rakamlar acı bir şekilde gözler önüne seriyor. Daha açık bir ifadeyle bu memlekette artık bir “Kürt sorunu” kadar “Türk sorunu” var izlenimi doğuyor. Her iki kesimden giderek yükselen milliyetçi sesler derin tahribatlar yapıyor. Ancak her şeye rağmen Anadolu insanının derin sağduyusunu kaybetmediğini de gözlüyoruz. Sevindirici olan Türklerle Kürtler arasında evlilik, komşuluk ilişkileri devam ediyor. Esasında büyük resimde; milyonlarca ortak aile var, metropol kentlerde yine milyonları aşan Kürt vatandaşlarımız yaşıyor ve tüm bu veriler kötü senaryoları imkansızlaştıran harmanlanmaya işaret ediyor. Dolayısıyla, her şeye rağmen karamsarlığa gerek yoktur, belirleyici yalın gerçek budur Ne var ki dumanlı havanın kurtları, şiddet ortamından kendilerine siyasi rant devşirme uğruna kışkırtıcı yaklaşımları körüklüyorlar. Ortam, sivil inisiyatifleri güçsüz kılıyor, makul aklın cesur söylemlerini tıknefes bırakıyor, bir şeyler yapmak isteyen, başta doğu ve güneydoğunun makul, rasyonel insanları olmak üzere herkesi, hepimizi sindiriyor. “Bindik bir alamete, gitmeyeceğiz kıyamete” diyorsak eğer; STK’lar, siyasi partiler, sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler. Lütfen sorumluluk almalı. 21. yüzyıl demokrasinin parametrelerinden hareketle, bu irrasyonel yangın söndürmeli, önümüze bakmalıyız. CHP’ye bu süreçte önemli bir rol düşüyor. Bu parti bilmelidir ki aynı anda iki ruh halini beraberce taşıyamaz. Ya evrensel demokrasinin ruhuna uygun, çözüm odaklı bir anlayışın bayraktarlığını yapacaktır ki, Kemal Kılıçdaroğlu bu anlayışın tarafı gibi gözüküyor, ya da o tuhaf, demode, tek parti dönemi anlayışı, sorunun kördüğüme dönüşmesine hizmet verecektir. AK Parti’ye gelince... Bu partinin artan teröre paralel Kürt meselesinde şahinleştiğine tanık oluyoruz. Halkın tepkilenmesi, esip gürlemesi normaldir ama iktidarın böylesi bir lüksü olamaz. Onlar devleti yönetiyor. Dolayısıyla demokratikleşme çabalarının hız kaybetmemesi, realitelere oy kaygısı ile yaklaşılmaması ve huzuru temin eden çözüm ortamının oluşturulması, tarihi bir görev olarak bu ülkeye boyunlarının borcudur. Bilinmelidir ki tüm makul kişi ve kurumlar meselenin bir ucundan tutmak için siyasetin kararlılığını daha açık görmek istiyor.