Paylaş
Papa, üçüncü Vatikan Konseyi sonrasında, kilisenin geleceğini tartışmaya açarak, mevcut Katolik doktrin ve dogmaların yeniden tanımladığını ifade etti.
Açık söyleyelim Katolik Hristiyanlık bambaşka bir “yenilenme” içinde.
Papa; dinin doğrularının zamanla gelişip, değişeceğinden söz ederek, “Tanrı da bizim gibi gelişiyor ve değişiyor, çünkü o içimizde ve kalplerimizde yaşıyor. ‘İncil’ çok güzel bir kutsal kitap, fakat diğer tüm büyük ve eski yapıtlar gibi onun da eskiyen bölümleri var” diyor ve devam ediyor:
“Hatta bazı bölümler hoşgörüsüzlüğe ve yargılamaya çağırıyor. Sevgi ve doğruluk mesajının aksine, bu mısraları sonradan eklemeler olarak görmenin vakti geldi. Aksi takdirde bu fikirlerin kutsal kitaptan çıktığı sanılacaktır” diyerek adeta vitesi yükseltiyor.
En önemli vurgusu da Tanrı’nın bir Yargıç olmadığı, insanların dostu ve affedicisi olduğu, şeklinde...
“Tanrı insanları dışlamaz, ancak ve ancak affeder, Adem ve Havva’da olduğu gibi cehennem de bir araçtır ve yalnız kalmış ruhun yansımasıdır. Bu ruh da tüm ruhlar gibi Tanrı’nın affedileceğine sığınacaktır.”
Bu tespitler sonrasında kilise ile ilgili bir özeleştiri de yapan Papa, “Geçmişte kilise, ahlaksız ve günahkar olanlara çok sert davrandı. Artık yargılamıyoruz, affedici bir baba gibi çocuklarımızı asla dışlamıyoruz. Kilisemiz homoseksüeller ya da kürtaj yanlıları için de yeterince büyük, kapımız komünistlere bile açık” diyerek, gelecekte “Kadın Papa” özlemini ifade ederek konuşmasını tamamlıyor.
Bakın, dinler nereden gelip nerelere gidebiliyor.
Belki geçmişte en büyük acıları çektiren, zülümleri yapan Katolik anlayış, nasıl bir “tevazu, vicdan ve dini bütünlük” anlayışı ile yeni bir çerçeveye bürünüyor.
Esasında Papa’nın yaptığı, her dinin nüvesinde bulunan “saflığa” dönüş çabası.
Böylesi bir arınma, silkelenme ve özeleştiri ihtiyacı sadece Katolik mezhebi için geçerli değil kuşkusuz.
Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk bu konularda çok çabalamıştı.
Ancak, sınırlı sayıda ilahiyatçıların çabası yeterli gelmiyor, yanı sıra başta Diyanet olmak üzere kurumları temsil edenlerin de her türlü eleştiri riskini göğüsleyerek, dinin bazı dünyevi kurallarını, yaşadığımız çağın doğrularına uyumlaştırma adımlarını atmaları gerekiyor.
-----
Ayıpsız hareket
İKİ hafta önce Kültürpark konusunda bir yazı yazmıştık.
Özetle, Büyükşehir Belediyesi’nin İzmir Enternasyonal Fuarı’nı eski günlerine döndürmeyi hedefleyen bir anlayışla bir Kültür ve Sergi Sarayı yapmayı planladığı ve bunun için “yeşili” büyük bir hassasiyetle koruduğunu, anlatmaya çalışmıştık.
Nitekim daha sonra Başkan Aziz Kocaoğlu da detaylı açıklamalar yaptı.
Bu konuya ilişkin olarak uzun zamandır sosyal medyada “Kültürpark’ıma dokunma” başlığı altında bir kampanya yürütülüyor.
12 bin imzayı geçen kampanya, Kültürpark’ın “betona ve ranta” teslim edilmesi endişesini taşıyor ve örneklerine ancak batı ülkelerinde rastlayacağımız türden bir etkili duyarlılık oluşturuyor.
Açık söylemek gerekirse, bu neviden sorgulamalar demokratik toplumlarda bir haktır.
Hele bugünün Türkiye’sinde ayrıca bir hoşluktur.
Ancak Aziz Kocaoğlu’na dair de bir fikrimiz var.
Büyükşehir Belediyesi’nin icraatlarını tabii ki eleştireceğiz. Ama, Kültürpark örneğinde olduğu gibi, “beton ve rant”a teslim olunacağını söylemek sanki biraz “eksik bilgi” intibaı veriyor.
Biz ilk yazımızda “rant” imasını “ayıp” diye nitelemiştik.
Doğru kelime “ayıp” yerine, “haksızlık yapmayın” olmalıydı.
Halisane duygularla hareket eden 12 bin imzacıya selam ve sevgilerimizi iletiyoruz.
Size daha pek çok konuda ihtiyaç var, bilesiniz.
-----
Alaçatı
BU aralar Çeşme Alaçatı ve Bodrum Yalıkavak gibi yerleri “parçalama” modası aldı başını gidiyor.
Yahu, özellikle bu iki yer; sıradan, huzur arayan, mütevazi bütçelere sahip insanlara göre değil.
Yani memlekette gidecek başka yer mi yok.
Bu yerlere, mecbur değilsiniz, gitmeyin ve böylelikle mutsuz olmayın.
Zaten burada mekan işletenler de sizi istemiyor, hedeflemiyor.
Dünyanın her yerinde üst gelir grupları için oluşturulmuş farklı ligler vardır. Buraları da böyle yerler.
“Ne münasebet, orası da vatanımın toprağıdır” demeyin.
Zira hakkınız yok...
Zira, bu kadar kıymetliydi de daha önce aklınız neredeydi?
Sizin gibilerin “radarında” olmadığı için, “ahır” olarak kullanılmak üzere terk edilmiş ve bu sayede korunmuş bir kasabaydı Alaçatı.
Akıllı gözler, siz uyurken onu keşfetti.
Daha sonra gelişmeler onları da aştı.
Binalar aslına uygun restore edildi.
Yeni binalar tarihi dokuya uyumlu inşa ediliyor.
Sörf öyküsü ile beldeye uluslararası nitelik kazandırılıyor.
Gastronomi, “Aman Allahım”, uçtu gidiyor.
Önümüzdeki 10-15 yıl içinde, mevcut mesafesinin birkaç katını daha alacağı aşikar bir tempoyla dünya zenginlerinin “vahası” olma yolunda ilerliyor.
Efendim...
Çok kazık, çok kalabalık, esnaf çok terbiyesiz...
Tekrar vurguluyoruz.
Gitmeyin efendim.
Benim gibi yapın, “kusur” kalın.
Paylaş