Paylaş
SAYIN Başbakan, “alttan alarak”, meseleleri “yumuşatarak”, siyaset yapan bir kişi değil.
Hani, “dik” duruyoruz dese de bal gibi “diklenen” bir üsluba sahip.
İşin enteresanı bu tarz, taktik gereği değil, doğrudan onun karakteri.
İnandığını filtre etmeden ve doğruluğundan asla şüphe duymadan ifade ediyor olması sık sık çarşıyı karıştırıyor.
Onun bu sert üslubu sadece muhalefetle sınırlı değil. Kendisini destekleyen gazetecisinden, Merkez Bankası bürokratına veya partisinin yetkililerine, şayet mutabık olmadığı bir durum görürse, “azar” dozajına varan tenkidini esirgemiyor.
Doğrusu, özellikle AK Parti üst düzey yetkilileri için stresli bir durum.
Hele bazıları sürekli Sayın Başbakan tarafından tersleniyor ve yutkunmak zorunda kalıyorlar.
Bu insanlar, herhalde Sayın Başbakan’ın Çankaya’ya çıkmasını en fazla isteyenlerdir.
Esasında, galiba tüm ülke, hatta dünya bu anlamıyla Sayın Başbakan’ın Çankaya’ya çıkmasını dört gözle bekliyor.
Neticede Sayın Başbakan’a hiç şüphe yok ki başarı getiren bu karakter özelliği, giderek artan haliyle sürdürülebilir gibi gözükmüyor.
Halkın Demokrasi Partisi
TÜRKİYE, en kaba tasnifle, siyaseten İslamcılarla Türkçüler arasında bölünmüş gibi.
Her iki kesime ait olmayan Kürtler’in bir kısmı da kendi siyasi partileriyle fotoğrafta yer alıyor.
Türkçüler, MHP ve CHP tarafından temsil ediliyor.
Şüphesiz ideolojik anlamda Türkçü olmayan insanlar da, İslamcılara karşı seçeneksizlik sebebiyle bu partilere yöneliyor.
MHP Türkçülük ideolojisi konusunda net bir duruş sergiliyor.
Güçleri tartmak
CHP ise aklı karışık bir parti. Altı oklu ideolojik parametreleri demode ve çağa uyumlu bir anlayışla revize edilmeye muhtaç. Ama örgütünün Ortodoks yapısı bir türlü sosyal demokrat bir yapıya evrilemediğinden giderek MHP’lileşiyorlar. Muhtemelen bir-iki seçim sonrasında ana muhalefet bayrağını da MHP’ye teslim edeceklerdir.
İslamcılar, AK Parti ve Saadet Partisi tarafından temsil ediliyor.
Gömlek değiştirdik gibi üzerlerine zor oturtulan söylemlerden son dönemlerde hepten vazgeçtiler. Güçlerini tartarak kendi dünya görüşleri üzerinden bir ülke hayal ediyorlar.
Üçüncü kesim Kürtler, BDP ve HDP üzerinden temsil ediliyor.
Cumhuriyetin bilinen ulus-devlet yapısının mağdurları sıfatıyla, sosyolojik anlamda İslamcılarla birlikte ülkenin değişim dinamiğini taşıdıkları iddiasındalar.
İdeoloji devri bitti
Samimiyetlerine inanç, derin izler bırakan yakın geçmiş nazara alındığında zamana ihtiyaç gerektiriyor.
Görülüyor ki ideolojilerin hakim olduğu bir siyasi parti düzenimiz var.
Oysa dünyada artık ideolojilerin devri bitti.
Zamanın ruhu, mutluluk ve huzurun sadece evrensel demokratik ilkelere dayalı bir devlet anlayışı ile mümkün olacağını aşikar hale getirdi.
Mevcut zihin yapıları ile Türkçüler ve İslamcılardan, böylesi bir demokratik uzlaşı Türkiye’si maalesef beklemiyorsunuz.
Türkçüler geçmişin, İslamcılar bugünün muktedirleri.
Kürtler kadrolu mağdur olduklarından evrensel demokrasi söylemi, haliyle onlara kalıyor, ama dediğimiz gibi bir inandırıcılık problemleri var.
Bir düşenmek gerek
HDP tüm Türkiye’nin partisi olma iddiasıyla kuruldu.
Onların ilk etapta CHP’ye sıkışmış ve o partinin çağdaş bir sosyal demokrat partiye dönüşmesinden umudu kesmiş insanları, yanı sıra kendileri gibi mağdur kesim Alevileri kazanmaları gerekiyor.
Diyeceğimiz, 21.yüzyıl değerlerine uyumlu bir Türkiye partisinin artık “akut” bir ihtiyaç olduğudur.
Bu işi HDP mi başarır, CHP veya AK Parti’den bölünme yolu ile mı olur, tam kestiremiyoruz ama en azından Kürtler HDP ile ilk işaret fişeğini attılar. Hemen dudak bükmeden bir düşünmemiz gerekiyor.
Paylaş