Paylaş
Özerk federasyon kanunla kendisine verilmiş yetkileri kullanmayı tercih etmedi.
Kararsızlığın getirdiği belirsizlikle futbol gemisinin her tarafından çatırtı sesleri yükselirken siyaset işe el koydu.
Anlaşıldığı kadarıyla ilk etapta federasyona yeni bir başkan “atandı”.
Bilahare takımların tüzel kişi olduklarından bahisle, “ortada bir suç varsa suçlu kulüpler değil, gerçek kişi yöneticilerdir” şeklinde, pek de hukuk mantığına uymayan bir yaklaşım geliştirildi.
Şimdi beklediğimiz, özerk federasyonumuzun bu çerçeveye uygun kararlar alması.
Yani, “küme düşme yok, yöneticiler cezalandırılacak, uluslararası kupalardan yasaklanırsak bu durumu dert etmeyeceğiz, kendi kendimize oynadığımız futbolun heyecanı bize yetiyor. Mert’e namert’e muhtaç değiliz.”
Buraya kadar tamam. Emir demiri keser, siyasi iradeye saygı duyarız.
Ancak, önünde eğildiğimiz bir ikinci kurum daha var.
O da “yayıncı kuruluş”.
Hep biliyoruz; yayıncı kuruluş müthiş paralar ödemektedir, bu sayede kulüpler bütçelerini toparlamaktadır, bu yüzden para kazanmaya devam etmelidir.
Bunlara hiç itirazımız yok.
Ama, insaf ediniz, en netice tüm bu ilgi ve alakamız “futbol” denilen oyunu layığıyla seyredebilmek içindir.
Futbol, kurallarıyla, gelenekleriyle bir bütündür. Tılsımı, müsabaka sonucunun belirsizliğindedir. Tüm ciddi futbol ülkelerinde sezonun en iyisini tespit için, eleme maçlarının karambolundan arındırılmış ve bir maratona dönüştürülmüş “lig” yöntemiyle ortalaması en yüksek olanın şampiyon sayıldığı bir yöntem geliştirilmiştir.
Ana omurga “lig”dir. Bunun yanında, ticareti çeşitlendirmek adına eleme usulunun benimsendiği ikincil turnuvalar da düzenlenir.
Ancak kaale alınan daima “lig”in sonucudur.
Bu endüstride para kazanma sebep değil, sonuçtur. İlkelerle oynayarak zorlama ve ekstra heyecan oluşturmaya kalktığınızda futbolu futbol olmaktan çıkartmaya başlarsınız.
Hiç şüphesiz, yine bir heyecan olur ama bu, içini doldurmaya çalıştığımız anlamıyla bir “futbol heyecanı” değil, bir “kurnaz para tuzağı”, “karnaval”, “sirk”, “rulet”, “kılıç atma” ve benzeri türden bir eğlenceliğe dönüşür.
34 maç sonunda 9 puan farklı birinci olmuş bir takımın, hiçbir akıl, mantık ve izana sığmayan bir anlayışla puanın yarısını siler ve “hadi bakalım kendini bir daha ispat et” derseniz, bu, bırakın emeği, futbolu futbol yapan değerlere, açık bir saygısızlıktır.
Kuralın işin başında konmuş olması bu yanlışı ortadan kaldırmaz.Yayıncı kuruluşa gelir sağlama adına ölçü kaçmıştır.
Yani, şike meselesinde ceza olarak düşünülen “puan silme” kadere bakın ki, burada tecelli etmiştir. Bu yolun açılması, futbolumuzu nerde duracağı belli olmayan bir macerayı sürükler.
Umarım, ihtimal vermesek de, ünlü futbol yorumcusu Hıncal Uluç’un öngörüsü gerçekleşmez.
“Play Off’un son maçına kadar bir şekilde (!) şampiyon belli olmaz, Fener-Galatasaray karşılaşmasında tavana vuracak reklam gelirleriyle yayıncı kuruluşun zararları büyük ölçüde karşılanır.”
Paylaş