Paylaş
Tamam, az demokrasi, az refah, az hukuk, az insan hakkı.
Ama, hafif illüzyon, zorlama bir payda üzerine inşa edilen bir ulus-devlet başka nasıl sürdürülebilirdi ki?
Hani bu yola gidilmeseydi ne olurdu.
Şimdilerde yaşadığımız belirsizlikler çok daha vahim yaşanmayacak mıydı?
Bir Ortadoğu ülkesi olmayacak mıydık?
“Daha az kötü” daima “kötü”ye tercih edilir.
Laiklik ilkesinin çürütüldüğü, demokratik çözümlerden uzaklaşıldığı bir ülke, ikiye falan bölünmez, çok daha büyük karmaşa yaşanır.
Kürtlerden İslamcılara, böyle bir Türkiye kimseyi mutlu etmez.
Bu sebepten, “neyin olamayacağını yaşadıkça, insan olmaktan kaynaklanan idrakimiz, bize, neyi yapmamız gerektiğini” adeta dayatacak ve değerini herkesin yeniden fark edeceği “Cumhuriyet Bilinci” ile bu karanlık tünelden çıkacağız.
-----
Demir yumruk huzuru!
12 Eylül paşalarının artan şiddete bilinçli olarak müdahale etmediği ve ihtilalin gerekçesini olgunlaştırdıkları söylenir.
Bugün Türkiye’de Başkanlık sisteminin “tek adam” yönetimine gitme riski olduğu tartışılıyor.
Pek çok kanaat önderi, çözüm sürecinin bu amaçla ihtiyaç duyulan milliyetçi oyları kendisine çekebilmek için iktidar tarafından askıya alındığını ifade ediyor.
Şüphesiz Başkanlık tartışmalarını askeri darbe ile paralellik kurarak yorumlamak haksızlıktır.
Ancak, zaten eksik demokrasimizin daha bir kalite problemi yaşayabileceği bir sürecin içinde olduğumuz da açık bir vakaa.
Bu anlamıyla 13 Eylül’ün sabahı “hayatımız kurtarıldı” diyenlerin ilkesel zaaflarına düşmeyecek bir aydın duruşu sergilemek, bu dönem çok önem arz ediyor.
Merakımıza muciptir. Acaba tırmanan terör bir muhafazakar bir otokrasi tarafından “şıp” diye kesilse, 12 Eylül’ü aklayanlar bu işe ne derler.
12 Eylül de ordunun Kemalist geleneği temsil ettiğini ifade ediyordu.
Bu sebepten, dürüst olmak gerekirse, laik kültürle yetişmiş kesimler pek de dert etmemişlerdi askeri darbeyi.
Umarız, “Demir Yumruk”tan medet uman bir “Huzur” talebi yeniden yeşermez, muhafazakar kesimlerce, alkışlanmaya kalkışılmaz.
Zira 12 Eylül görünürde “solcuları”, fiiliyatta tüm demokrasiyi tahrip ederek, bugüne yansıyan tüm problemlerin ana sebebi oldu.
İkinci bir yanlışı bu coğrafya kaldırmaz.
-----
İtiraz kültürü
GEÇEN pazar oynanan Galatasaray–Trabzon maçının hakemine büyük tepki var.
Hakem, yönettiği maça ilişkin konulmuş kuralların icrasından sorumlu kişi demektir.
Hakem yetkilerini adaletli kullanamadı.
Bu ilk defa olan bir şey değil.
Ama önce futbolcular, sonra kulüp ve giderek spor camiası adeta isyan etti.
Burada kritik olan husus, ülkede “itiraz kültürünü”nün ağır ağır yerleşmeye başlamasıdır.
Bu olay, kural koyucuların ve kuralları uygulayanların kamu vicdanı denilen görünmez bir makul el tarafından sınırlandığını gösteren bir örnek oldu.
Darısı tüm adaletsiz uygulamaların başına.
Paylaş