Başkanlar ne polis, ne yargıdır

DÜNYA örneklerinde bazı etnik, sınıfsal, tarihsel çekişmeler futbol taraftarlığı üzerinden sürdürülür.

Haberin Devamı

Mesela Barcelona ile Real Madrid ilişkisi böyledir.

Bizde de kimi taraftarlar bu kutuplaşmaya özenir, hatta militanlığa heveslenir.
İzmir ölçeğinde de biliyorsunuz, yıllardır şiddete prim veren bir Göztepe – Karşıyaka gerginliği sürüp gidiyor.
Sebep aradığınızda, lümpenlik ve zavallı bir özenti dışında bir izah bulamazsınız.
Şimdi iki kulübün başkanları bu şımarık tutumu ortadan kaldırmaya uğraşıyor.
Kusura bakılmasın, bu iyi niyetli gayret bile “bir ayıbın parçası olma” tehlikesini içerir. Ortada o denli bir “mesnetsiz saçmalık” var ki, sanki bu konuda gösterilen çaba bu duruma sebep olanları primlendirmek gibi geliyor bize. Yani, sanki sorumluluk hissetmek bu tipleri “öfkeli gençler” düzeyine çekiyor ve satır arası bir tolerans içeriyor.
Keyifli rekabeti vandallıkla karıştıran bu kriminal tiplerin aralarını düzeltmek sayın başkanların işi olmamalı.

Haberin Devamı

---------

ÇETİN ALTAN

ÇETİN Altan vefat etti.
Çetin Altan’dan söz ederken, “Büyük yazardı, gazeteciydi” demek yetmez.
O bu toplumun yaşayan en önemli filozoflardan biriydi.
Resmi öğretinin biçimlendirdiği zihin yapılarımızda şimşekler çaktıran, fırtınalar yaratan ve düşün haritamızı yepyeni ve evrensel değerlerle besleyen hatta değiştiren bir “Cesur ihtilalci” idi.
Dış dünyadaki gelişmelere gözünü kapayanlara inat, hep gardını almadan ringe çıkan bir şövalye boksör gibi, özgürlükçü bir ruhla demokrasiyi, insan olmayı, gustoyu, mutluluğun ve keyfin peşinden gitmeyi, “önemli” değil, “değerli” olmayı öğütledi bizlere.
Doğru bildiğini içinde bulunduğu ortamın olanaklarını sonuna kadar zorlayarak savundu, yaşamın sonuna kadar sadece “kalemiyle” mütevazı yaşadı.
Sosyalistliğinde de, liberal demokratlığında da hep dürüst ve samimi oldu.
O sebebe vicdanın rehberliğinde değişmekten hiç çekinmedi, her daim taze kaldı.
Huzur içinde uyu “Büyük Usta...”

--------

Nasıl – Niçin?

İNSANOĞLUNUN 6 milyon yaşında olduğu söyleniyor. Evren çok daha uzun, 13.7 milyar önce oluşmuş.
Dünya da evrenin bir parçası olduğuna göre “insan” olarak kıdemli değiliz, hatta çömezin çömezi sayılırız.
Ama diğer canlılardan bir farkımız var.
Sebebi her neyse bizler düşünebiliyoruz, akıl yürütebiliyoruz.
Aklımızla “Nasıl?” sorusuna yanıt arıyoruz.
Buldukça bilgiyi biriktiriyor, onları sentezliyor ve yeni bilgiler oluşturuyoruz.
Bilim ve teknoloji dünyayı kolaylaştırıyor, işleyişi kavramaya çalışıyoruz.
Ancak idrakimiz bir yerde sınırlı kalıyor.
“Niçin?” sorusunu doyurucu biçimde cevaplayamıyoruz.
Sezgilerimiz aklın iskelesinden fazla uzaklaşınca fantezi de boğuluyoruz. Bu yüzden bir “tek”e kendimizi emanet edip rahatlama yolunu seçiyoruz.
Bu kaçınılmaz teslimiyet beraberinde “istifade zeminleri” oluşturuyor.
Kitaplar, öğretiler, reçeteler ortaya çıkıyor, yeryüzündeki hakim otoritenin değirmenine su taşırken buluyoruz kendimizi.
Ulaşamayacağımız “Niçin?”in içimizde yarattığı endişe çoğaltılıyor, hakimi-mutlak’ın “sözde yeryüzü gölgelerinden” medet umuyoruz.
Evet, bugün ülkemiz “Nasıl?”la “Niçin?”in, hangisinin temel omurgamız olacağını sorgulayacak, bakalım tercih ne olacak?

Yazarın Tüm Yazıları