Paylaş
İZMİR’in 100 yıl öncesine kadar kendi içinde dengesini sürdüren çok renkli ve çeşitli demografik bir yapısı vardı.
Ancak 19. ve 20. yüzyılda tüm dünyayı, özellikle de coğrafyamızı saran milliyetçilik akımları, görünürde “etnisite” ama özde “din” üzerinden, ulus devlet ölçeğinde bir homojenleşme oluşturttu.
İzmir de bu gelişmelerden nasibini aldı.
Geçen yüzyılın başlarında 2/3 nüfusu gayrimüslimlerden oluşan kent bugünlere geldiğinizde, sınırlı sayıda Lavanten, 1000-1200 kişilik bir Yahudi cemaati, yok denecek kadar Rum ve Ermeni nüfusla çok kültürlü yapısını sürdürebilir kılma imkanını kaybetti.
Ancak o kültürün izlerini hala yaşıyor.
Bugün bu kentte yaşayanlar, yemek kültüründen Türkçeleşmiş kelimelerine, çok kültürlü bir hazinenin varisleri konumundalar.
İşte bu varislerden biri de hayatın kendisini olgunlaştırarak adeta insan odaklı bir Anadolu milliyetçisi yaptığını söyleyen Hasan Tahsin Kocabaş.
Aziz Başkan’ın büyük bir isabetle Büyükşehir Belediyesi danışmanlığına atadığı Hasan Tahsin, ilk ses getirici icraatını 92 yıllık bir aradan sonra Aya Vukolos Kilisesi’nde bir Ortodoks ayini düzenlenmesine vesile olarak gerçekleştirdi.
Papaz Kirillos’a başlattığı diyalog, Aziz Kocaoğlu ve kamu bürokrasisinin de destekleriyle 17 Ağustos’ta tarihi kilisede, bizlere “sadece insan olmanın” önem ve sıcaklığını hissettirdi.
Sözü Hasan Tahsin’e bırakarak yazıyı noktalayalım.
“Ortodoks Patrikhanesi şimdi daha umutlu. Şubat ayında Aya Vukolos Bayramı’na hazırlıklar başladı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı İzmir’in ruhundaki hoşgörüyü tarihe geçirerek yaşatmaya devam edecek...”
Afgan İzmir!
KENTLERİN hayatı çok uzun
İzmir için 8 bin yıllık bir tarihten söz ediyoruz.
İzmir tarih boyunca hep yerinde duruyor. Ama ev sahipliği yaptığı kültürler değişip duruyor.
Şüphesiz insan ömrü ölçeğinde baktığınızda sanki mevcut durumun değişmesine hiç ihtimal vermiyorsunuz.
Ama 300-500 yıllık zaman dilimlerinde “kağıtların yeniden karılması” sürpriz addedilmiyor.
Bunu niye söylüyorum.
Dünya göç hareketlerini izleyenler yüzyıllık trendler çıkarıyorlar.
Buralardan hareketle, İzmir’imizin önce bir Mezopotamya halkalarının, arkasından da Afganlıların ülkesi olabilmesi mümkün görülüyor.
Neyse, hemen telaş yapmanıza gerek yok.
Diyeceğimiz İzmir’in tapusunun insanlığa ait olduğu. Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi.
Aydın kime denir
HİÇ kimse liberal demokrat olmak zorunda değil.
Koyu bir milliyetçi de olabilirsiniz, ulusalcı da. Ya da dünyayı mezhebinizin kalıplarından değerlendiren katı bir insan da.
Solcu olmanızın da muteberliğinize bir halel getirmesi asla söz konusu değildir.
Ancak bu tercihleri yaptığınızda, artık bu kabulünüzün ana parametreleriyle uyumlu olmak durumundasınız.
Örneğin hem CHP’nin ulusalcısı olup, hem de “sosyal demokratım” diyemezsiniz. Yine enternasyonalist bir yurtsever olup, barış sürecinin devam ediyor olmasına kasım kasım kasılıp illet olamazsınız, başörtülü kadınlara yönelik bastırılmış hıncınızın huzursuz ışıltısını yayamazsınız.
Aydın olmak özgürlüklere hareketlenmektir.
O yüzden “aydın”, bir fikrin, bir ideolojinin kadrolusu olmakta zorlanır.
Bir fikrin saygıdeğeri olmak, derinliğine bilgi sahibisi olmak aydın olmaya yetmez.
Aydın, doğru bildiğinin yüzsüzü, vazgeçeni olabilendir.
Zira hayatın doğru bildiğimizi, her ilave veriyle yeniden tanımladığının bilincindedir aydın dediğimiz.
O sebeptendir ki entelektüel namus baskısını hissettiği noktada aydın kişi “dönek” olur ve işte tam da bu sebepten bu insanlara “aydın” denir.
Ve yine işte tam bu sebeptendir ki, gardını aşağıya düşürmüş bir mazlum boksörün ringe çıkmış halidir aydın.
Paylaş