Paylaş
Bu yapı “ulus-devlet” esasına göre kurulmuştur. İki temel ilkesi vardır. Birincisi “Türklük” kimliği üzerinden bir konsolidasyon sağlamak, ikincisi “laiklik” ilkesini esas almak. Birinci ilke “gayrimüslimleri” tasfiye etmek, “Kürtleri” ise sindirmek sistematiği üzerinden işlemiştir. İkinci ilke, gerçek bir laiklikten ziyade Diyanet denetimli bir din yönetimi şeklinde tecelli etmiştir. Bu politikalar ne Kürtleri ne de muhafazakârları mutlu etmiştir. Muhafazakârlar bir biçimde iktidar fırsatı yakalamış ve kurucu irade ile hesaplaşmışlardır. Gelinen noktada, CHP muhafazakârların gücünü kabul etmiş, büyük ölçüde ortak bir zeminde yaşayabileceklerine rızaları oluşmuştur. Şimdi aynı gerçekçi tutum Kürtlerle olan kimlik ilişkilerinde de beklenmektedir.
CHP’nin, HDP’yi meşru temsilci olarak işaret etmesi bu niyetin göstergesidir. Ancak gerek CHP içindeki ortodoks unsurlar, gerekse milliyetçi partiler Kürtler konusunda katı tutumlarını sürdürür gözükmektedir. İYİ Parti milliyetçi bir kökten geliyorsa da “merkez sağ” oylarına talip olduğundan, bahse konu meselelerde, tıpkı CHP gibi, nispi bir esnek tutum alabilir.
Neticede CHP, iki temel Cumhuriyet paradigması konusunda “kelepçelerini çözerek”, kendine iktidar yolunu açarken, Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda özlenen başlangıç ivmesine sahip olabilir.
Bu anlamıyla, muhtemel koalisyon ortağı ile (İYİ Parti) bu konunun, cesur ve gerçekçi bir şekilde konuşulması ve kamuoyuna deklare edilmesi gerekir. Aksi taktirde “HDP’yi meşru temsilci kabul etmek”, cümlesi havada kalır.
Kürtlerin taleplerine gelince; HDP 10 madde halinde bunları açıklamıştır. Kritik konu, “anadilde eğitim” ve “güçlendirilmiş yerel yönetimler”dir. “Anadilde eğitim” demokrat zihinler için bir “kâbus” maddesi değildir. Hatta neden karşı çıkıldığının anlaşılması zordur. Diğer konu ile ilgili, zaten Türk Devleti; 1988’de imza koyup, bazı çekingelerle 1992’de onayladığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ile gereken mesafeyi almıştır. Hiç olmadığı kadar demokratikleşmek için şartlar olgunlaşmaya başlamıştır
----
SEÇİM ÇÖZÜMÜ TETİKLER
ABDULLAH Öcalan ve doğal olarak PKK, Kürt meselelerinde muhatap alınabilir mi? Sayın Kılçdaroğlu bu hususlarla ilgili, vurguladığımız gibi meclisi ve meşru temsilci HDP’yi işaret ediyor. Türkiye’nin en hassas konularının başında gelen bir kronik problem Kürt meselesi. Devlet 1984 yılından itibaren bölgede yoğun bir silahlı mücadele veriyor. Bu uğurda on binlerce insanımız hayatını kaybetti, sakat kaldı, aileleri perişan oldu. Ama bir yandan da gayri resmi olarak bahse konu yapılarla ilişkiler sürdürüldü. 2015 yılında kapsamlı bir çözüm inisiyatifi geliştirildi. Bu dönemde Oslo Görüşmeleri, Nevruz mesajları, türküler, şarkılar, adeta bir beyaz sahifenin açılacağı bir barış ortamı oluşturulmuştu.
Sonra işler tersine döndü. Son seçimlerde sürpriz “İmralı mektubu”na müsaade edildi. Şimdi seçimler yaklaşıyor. Kürt oyları seçimi kazanmak isteyenler için, hiç olmadığı kadar, stratejik öneme haiz hale geldi. Bu anlamıyla taraflar doğru iletişim kanallarının arayışı içinde. Olayları 40 yıla yakın bir süreçte izleyenler “HDP, İmralı ve PKK’nın birbirlerinden final tahlilde soyut olmalarının pek mümkün olamayacağını” ifade ederler. CHP’nin bu konuda Kürtlerin iç dengelerine kendisini mesafeli tutması ve HDP’yi muhatap alması anlaşılır bir tutumdur. Kaldı ki CHP’nin deklarasyonunun HDP’ye sabitlenmesini, ayrıca “Millet İttifakı” hassasiyeti içinde değerlendirmek gerekir. AK Parti, çok muhtemeldir ki Kürt oylarını yanına çekebilmek için seçime giden süreçte çok taraflı ve daha esnek politikalar üretebilir.
Özetle, Kürtlere yönelik seçim vaatlerinin yoğunlaşacağı dönemler yaklaşıyor. Sorunu sadece bir seçim avantajı sağlama çabasından çıkartmak icap eder. Aksi takdirde, taraflar itibari ile “güven” ve “inandırıcılık” bir darbe daha alır. Bu konunun tüm siyasi partilerin bir araya gelmesi ile, dünya örneklerinden beslenerek, gerçekçi ve samimi bir şekilde ortaya konulması çok gecikmiş bir gerekliliktir.
Paylaş