Paylaş
BİR tatil yerinin keyfi, büyük ölçüde dinlendiriciliğiyle alakalıdır.
Tamam, belirli yerlerinde ve zamanlarında eğlence de olacaktır.
Ama, tatil yerlerini şehirlerden ayıran, rahatlatıcı ve sakin iklimdir.
Zaten, yorucu bir koşuşturmayla geçen şehir yaşantımızı, zihnen ve bedenen hafifletmeyi amaçlayan ara soluklanmalardır tatiller.
Bayram süresi boyunca, meseleye bu yönü itibariyle baktığında “Alaçatı için”, “hadi be sen de” diyorsunuz.
Anlamsız bir kalabalığın ilave bir üyesi olmaya çalışan, sıkışıklıktan, “adeta” kelimesi bile gereksiz, yürüyemeyen, herhalde böylesi bir ortamda mutlu olması imkansız insanların bir seyir sirkiydi Alaçatı.
Bu böyle devam edecekse, makul insanlar şayet akıllarını peynir ekmekle yememişlerse, cazibenin sürdürülebilir olacağından çok şüpheliyim.
Kısa sezon teranesinin açgözlülüklerinden sual edilmez hale getirdiği esnafın, yaya yollarını işgalden fiyat politikalarına kadar, giderek bir kabus beldesine dönüştürdüğü bizim o naif mübadele artığı kasabamız için alarm zilleri çalıyor.
Diyeceksiniz, “gitme o zaman”. Tamam benim için öyle. Ama mesele benim gibi düşünen insanların sayısının artacak olması.
“Bir modaydı, geldi geçti”, olsun istemediğimizdendir bu uyarılar.
Uzun vadede “asude”liğini koruyan, dengeli ve kalıcı bir hizmet anlayışını oturtan yerler kıymetlerini hep korur.
Çeşme 60 yılda oldu, kendine özgü bir tarz oluşturdu. Bu çizgidir bu güzel kasabayı değerli kılan.
Sakin, güvenli, kaliteden kaynaklı bir eğlence anlayışı içerisinde, bu vizyonla, kendini sunmaya çalışmalıdır Çeşme ve Alaçatı.
Yoksa, kendini tahrip etmeye gelen insanların, bu güzel yeri izmarit dolu kül tablasına dönüştürmesi çok uzak değildir.
Hakan Tartan
Yerel seçimlerde aday adaylarıyla ilgili iki hafta önce yazdığımız yazı için Hakan Tartan’dan sitem dolu bir telefon aldım.
Söz konusu yazıda büyükşehir adaylığı için örgütte yeterince desteği olmadığı duyumlarını aldığımı ifade etmiştim.
Sayın Tartan bu izlenimin yanlış olduğunu, Yeni Asır Gazetesi’nde yayınlanan anketlerde hem örgüt, hem de halk nezdinde Aziz Kocaoğlu’nun hemen arkasında yer aldığını söyledi.
Böyle söylüyorsa doğrudur.
Biz sayın Tartan’ın siyaset serüvenini yakından takip edenlerdeniz.
Çok genç yaşlarından itibaren hep “uzun çöpü” çeken, kişisel donamını fırsatlarla bütünleyen bir siyasi kişiliktir.
Erken yaşlarda gelen milletvekilliği, bakanlık, sonrasında Yeni Türkiye Parti’sinin kuruluş çalışmalarında aktif rol oynamak, Hürriyet İzmir Temsilciliği ve nihayet Konak Belediye Başkanlığı, araya sıkıştırılan akademik kariyer, hepsi bir arada düşünüldüğünde hakikaten parıltılı bir siyasi profildir sevgili Tartan.
Ancak Sayın Başkan’da, bunca birikimin getireceği bir rahatlık halini de gözlemleyemiyorum.
Sanki büyükşehir adaylık heyecanını, biraz telaş, biraz da kalitelerine dair ısrarlı bir vurgu anlayışıyla yürütüyor.
Diyebilir ki, “siyasette kendiliğinden takdir diye bir şey yoktur”.
Galiba, işte bu noktada Sevgili Başkan’ın tutumu örgüte “yorucu” geliyor.
Pek tabii büyükşehir başkanlığı siyasette emek veren çok kişinin gönlündeki güzel.
Güzellerin taliplisi çok olur. Sevgili Başkan’a başarılar dileriz.
Başbakan uyarmıştı
Tek tanrılı tüm dinler felsefeleri itibariyle demokrasiye uygun yapılar değildir.
Batı toplumları uzun ve acılı mücadelelerin sonunda “laiklik” ilkesi üzerinde uzlaşarak sükûneti temin edebilmişlerdir.
“Sezar’ın hakkı Sezar’a, İsa’nın hakkı İsa’ya” şeklinde formüle edilen bu anlayış, en genç tek tanrılı din olan Müslümanlık’ta henüz kabul görmemektedir.
Türkiye Cumhuriyeti bu yönü itibariyle İslam Coğrafyası için örnek modeldir.
Esasında laiklik, farklı kimlik ve değerlere sahip insanları bir ülke bütünlüğü içinde bir arada çatışmasız tutabilecek en iyi yöntemdir. Müslüman topraklarda yaşayan insanların sosyo-ekonomik özellikleri, Batı toplumlarına benzemeye, zenginleşmeye, şehirleşmeye, giderek bireyselleşmeye başladıkça, Kutsal değerleri adına değil, kendileri için demokrasi talep eder hale geleceklerdir.
İşte bu aşamada her bir kesimi ayrı ayrı mutlu kılabilecek ilkenin laiklik çatısı olacağı sonucuna ulaşılır.
Sayın Başbakan, Mısır El Ezher Üniversitesi’nde birkaç yıl önce tüm Müslüman yönetimlere çok açık ve net “laik devlet” çağrısı yapmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti, laik devlet kalitesini, asırlara dayalı doğal bir acılı sürece bırakmaksızın, demokrasiyi ikinci plana alarak, bugünlerde 90. yılını idrak ettiğimiz modeliyle ülkemizde büyük ölçüde oturtmuştur.
Muhafazakar partilerimiz de dahil olmak üzere, laiklik prensibinde bir mutabakatsızlık yoktur.
Şüphesiz laiklikten ne anladığınızla alakalı farklı yorumlar olabilir.
Bu tartışma Batı’da bile devam etmektedir.
Örneğin ABD ile Fransa’nın laiklik anlayışları bazı farklılıklar içerir.
Bu tartışmalar Türkiye’mizde de olmuştur ve olacaktır.
Ama, temel prensip de bir sıkıntı yoktur.
Cumhuriyet dönemi boyunca yaşadığımız tecrübeler, bir arada yaşayabilmenin tek huzurlu yolunun “tepeden bir hediye gibi” üzerimize oturtulan laiklik elbisesiyle mümkün ve sürdürülebilir olabileceğini hepimize öğretmiştir.
Kürt isyanlarından gezi olaylarına, oralardan Kazlıçeşme mitinglerine, her bir kesime diğerlerinin önemini kavratmıştır. Siyasetçilerimiz de bu gerçeğin giderek farkına varmaktadır.
Marifet, demokrasi ile laik devlet anlayışını bir arada yürütebilmeyi becermektir.
Yeni Anayasa çalışmalarının son dönemlerde hızlanmasının altında, umarız, bu iklim yatmaktadır.
Ben, tüm siyasilerimizin, diyelim Mısır’da Mursi yönetimine iktidar iade edildi, hemen sonrasında laiklik ilkesinin olmadığı bir ülkeyi, demokratik bir paydada, huzurla nasıl yöneteceğini bildiğini zannetmiyorum.
Ülkemizin kıymetini bilelim. “İslamda demokrasi yoktur, şüra vardır, devlet şeri hükümlere göre yönetilmelidir” dediğiniz de neticede Mısır’a dönüyorsunuz.
Paylaş