29 Ekim’de 10 Kasım’da yine meydanlardaydık

Haberin Devamı

Cumhuriyet bizleri kendi kültürüyle besledi.
Bizim dışımızda bir yerlerde kendimizi emanet ettiğimiz bir hakim yapı vardı.
Temel meselelerde askerlerin kurumsal aklına uyardık.
Bu duruma sual etmek pek aklımıza gelmezdi.
Zaten öylesine bir ideolojik biçimlemeyle yetiştiriliyorduk ki, bu sakil hal pek bir rahatsızlık uyandırmıyordu.
Bizim Atatürk’ümüz vardı. O bizlere çağdaş medeniyet yolunu işaret ediyordu.
Aslına bakarsanız özgür birey olmanın, demokrasinin ne olduğu konusunda deneyimimiz de yoktu.
“Batılı” gibi olmaya çalışmak, çağdaş olmaya yeter zannediyorduk.
Bizim gibi olmaya çalışamayanların sindirilmiş olması hepimize normal ve makul geliyordu.
Onlar bir Batılı’ya ve bağlı olarak bizim gibilere göre “görgüsüzdü, bilgisizdi, medenileşmeleri için bir fırın ekmek yemeleri” gerekiyordu.
Zaten, güvencemiz olan “büyük ağabey” onların örgütlenmesine hiçbir şekilde müsaade etmiyordu.
Sanki herkes hakkına razıydı, haddini biliyordu.
Bu şekilde yıllar yılları kovaladı. Sonra bir şeyler oldu…
Devran değişmişti.
Bu değişikliği anlayamadık.
Güvendiğimiz dağlara kar yağıyordu.
Hakkını aramak bilmediğimiz bir şeydi. Tamam, demokrasi derinleşiyordu ama biz sanki ikinci planda kalıyorduk. Tedirgin olduk. Artık onlar da vardı ama biz hazır değildik. İtirazımızı tam şekillendiremiyorduk.
Toplanıp toplanıp yürüyüş yapmak, tepki geliştirmek, “peki sen ne istiyorsun”a doyurucu yanıt oluşturmuyordu.
Saçakları altına saklandığımız CHP karmakarışıktı.
Eski günleri özleyenleri de vardı, dönüşmeye ve yeni dönemi anlamaya çalışanı da.
Sanki pek çoğumuz bir mucize oluşacak ve bu kabustan uyanacağız beklentisindeydi.
Küçümsemeden vazgeçmeden mağdur rollere talip oluyorduk.
“Şöyle bir silkelenelim, demokrasiyi içimize sindirelim, kendi ülkemizin gerçeklerini görelim, birlikte bir arada saygıyı ve giderek sevgiyi oluşturalım, makul ve evrensel aklın rehberliğine başvuralım” diyenlerimiz hala çok azınlıktaydı.
Tıslamak, nefret etmek, çaresizliği saldırganlığına tahvil etmek, özgüvenini yitirmek, esasında bir güç olduğumuzu kapsamlı bir özeleştiriyi girişmeksizin meydanlarda hissetmeye çalışmak… Hiçbir derde deva olmuyor ve trajikomik bir görüntü ortaya çıkarıyordu.
Hala kafamız net değil, hala karmakarışığız.
Demokrasiye dair acemilik, sadece bizim değil, yeni iktidar sahiplerinin de. Bu yüzden daha bir dalgalanıyor ve kabarıyoruz. “Denizler durulmaz dalgalanmadan”.

Yazarın Tüm Yazıları