20. Yüzyıl anlayışı geri döndü

Kürt meselesinde uzlaştırıcı görüşler ağır ağır alandan çekiliyorlar.

Haberin Devamı

Meydan, öyle anlaşılıyor ki artık şahinlerindir.

“Türk kimliği ile Türkiyeli olmak mecburiyeti”, bu ülkenin doğusunda yaşayan milyonlarca Kürt’ü ikna edemiyor.
Tıpkı, bundan 13-14 yıl öncesine kadar dayatılan “Az Müslüman, Türk ve Türkiyeli” formülünün muhafazakarlarca kabul edilmemesi gibi.
İyi niyetle inanmıştık ki, demokratikleşme “kuyudan ilk çıkan” muhafazakarlar eliyle başlayacaktı.
Ancak olmadı.
Ülke bütünlüğü için “Türk” kavramının vazgeçilmezliğine iktidarın yeni sahipleri de, kısa bir kafa karışıklığından sonra, yanaşmaya başladı.
Yani bir nevi, ittihatçı gelenekle uyumlu “taç giyen baş akıllanır (!)” mutabakatı oluştu.
Bağlı olarak barış süreci “yalan” oldu, PKK yine terörist, HDP onun sivil uzantısı addedildi.
Şimdi artık “şiddet iklimi” hakim.
Gerçekçi bakıldığında tarihin bu dönemde Kürtler için en uygun konjonktür yaşanıyor.
Irak ve Suriye’de uluslararası toplumun desteğini hissederek, ayrı bir devlete giden bir süreç yaşıyorlar. Zengin petrol yatakları onlara güvence veriyor.
Beri yandan, Türkiye için, aynı devlet çatısı altında kalma adına, açıkça “bölünmeyi aşan bir cazibe” oluşturulmasını talep ediyorlar.
Hayat giderek siyah-beyaz ikilemine dönüşüyor.
Devleti yönetenler, onun etkilediği “Türk Kamuoyu”, demokrasinin asgari seviyesine bile tahammül edemez hale geliyor, getiriliyoruz.
İyi, makul, normal kavramları, yükselen toz bulutunun altında kalıyor, sonunu kimsenin göremeyeceği bir tırmanmayla akla ziyan dehşetlerin tohumları atılıyor.
Bu aşamada meseleye evrensel demokrasi kalıplarıyla çözümler önermek pek mümkün ve pratik gözükmüyor.
Ancak 1930’lu yılların merkeziyetçi anlayışlarının da sürdürülebilir olmadığı açık.
Bu ülkenin batısı, başta İstanbul, Mezopotamya halkları için bir refah ve çekim merkezi.
Bu sebeple, her şeye rağmen daha fazla demokrasiden ürkmemek gerekiyor.
Bu denli iç içe geçmişlikle bu ülke vatandaşı Kürtler, üniter yapı içinde problemlerini çözdüğünde Irak ve Suriye’de oluşan bağımsız yapılanmaların Türkiye ile en azından ekonomik entegrasyonuna vesile olabilirler.
Ortak menfaatlerin çoğaltılması kötü senaryoları silikleştirir, bunun yolu da istikrarı temin edecek adımları cesurca atmaktan geçer. Yeni yıl’la birlikte sağduyunun egemen olmasını temenni etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor.

-----

Haberin Devamı

İTALYA ESİNTİLERİ

Haberin Devamı

İzmir’de son dönemlerde pizza mekanları atakta.
Tavsiye edeceklerimiz sırasıyla şöyle;
Çeşme Reisdere’de Kolburan
Alsancak 1390 Sokak’ta Locale
Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde Viking’s
Urla’da Luna Romana
Bu yerlerin şubeleri yok, zincir değiller, bu işi bilen insanların açtığı butik mekanlar.
Şüphesiz, İzmir’e pizza kültürünü getiren Pizza Venedik, yine Konak Pier ve Çeşme’de yıllardır belirli bir kaliteyi koruyan Mezzaluna pizzaseverlerin gözdesi olmaya devam ediyor.
Görünen o ki, hareket, bereket, rekabet, sonunda bizlere yarıyor.

--------

YENİ YIL YAZISI

Abdestsiz namaz olur mu, diye sormuşlar Bektaşi’ye. “Ben kıldım, oldu” demiş.
Yaşamımızı, sebebi meçhul öylesine fazla “olmaz”larla sınırlandırıyoruz ki.
Bu defa ortaya kısır, tekdüze, moralsiz zamanlar çıkıyor.
Oysa, insanoğlunun her daim hayalleri vardır. Hayat koşuşturması bizleri adeta “mum” yapıyor, içine düştüğünüz “atalet” tembelliklerimizi katmerliyor, paslı prangalarımızla depresif bir dengeyi yaşamak zannediyoruz.
Yeni yıl işte bu prangalarımızla hesaplaşmak için çok iyi bir vesiledir.
Yeni yıl yeni başlangıçlardır.
“Ertelemelerinizi” yepyeni niyetlenmelerle “tekmelemeniz” dileğiyle, herkese iyi yıllar.

Yazarın Tüm Yazıları