Paylaş
“Ya kendimiz soundtrack’i seçebilseydik” konusunu konuşmanın da tam zamanı.
Black Mirror: Bandersnatch’i birçok kişinin izlemesini beklediğim için şimdi rahatlıkla yazabilirim.
Filmin baş karakteri Stefan’ın kaderi sizin aldığınız kararlarla şekillenirken o gün dinleyeceği müziği de siz seçiyorsunuz.
Filmde bu opsiyon iki kez karşınıza çıkıyor.
İlki Stefan otobüse biniyor ve gideceği noktaya varana kadar walkman’de ne dinleyeceğiniz soruluyor. “Thompson Twins” mi yoksa “Now That’s What I Call Music Compilation”?
İkincisi ise çalışmak için alacağı plağın ne olacağı.
Tangerine Dreams’in “Phaedra” albümümü yoksa Isao Tomita’nın “The Bermuda Triangle”ı mı?
Filmin alternatif sonlar gibi bu yolculukta size eşlik edecek müziği seçme imkânınız olması, ilerleyen dönemde müzik üreticileri ve sevenleri arasında bir bağ oluşturabilecek yeni yöntemleri de işaret ediyor.
Müzik sektörüne hatta lisanslama konusuna yeni bir alan açabilecek bu imkan aynı zamanda hem iyi hem kötü.
Misal, bu imkan yönetmen ve müzik direktörünün yaratıcılığından rol çalabilir.
Onların yaratmak istediği dünyadan uzaklaştırabilir.
Yine onlar alternatif sunacak olsa bile sahneyi en iyi anlatacak müziği es geçebiliriz.
Sadece elimizdeki telefonla, dijital platformlar ve video platformlarıyla elde ettiğimiz bu özgürlüğü filmlerde de kullanmak ister miyiz?
Bana kalsa bu kararı almak istemem.
Müzik dinlemek başlı başına bir süreç olmalı, film izlemek başka.
Günün sonunda gücün elimde olduğunu bilmek mutlu eder ama varsa bir üçüncü şık, yönetmenin seçimini de alıp belki de bilmediğim bir şarkıyla tanışmayı tercih ederim.
Bu yüzden dünyada sountrack albümler bazı şahıs ve grupların albümlerini geride bırakmıyor mu?
Dipnot: Bu konuya merak salanlar için Music Business Worldwide sitesinde 360 derecelik bir yazı da mevcut.
Dileyenler böyle bir sistemin sektörü nasıl derinden etkileyebileceği varsayımlarına da göz gezdirebilir.
Rock dediğin...
Benim sevdiğim havalar ne derseniz tam da Riddles in the Dark’ın yaptığı gibi derim. Yaptığı tüm türleri rock çatısı altında birleştiren biraz sert bir tavır aradığımı söyleyebilirim özel hayatımda. İngilizce sözlü müzik yapan Riddles in the Dark, Gündoğdu Akın önderliğinde Berk Tekelioğlu ve Atakan Ertekin’in grubu. 80’ler tadı alabileceğiniz günümüz bir rock parçası arıyorsanız Better Days’i sevmeniz olası.
Daha fazla duymalıyız
Saian ve K”st’ün Otonom Piyade işlerini seviyorsanız yetişin. K”st ya da Köst artık hangi adı tercih ederse etsin, rap underground nasıl yapılır bir kez daha gösteriyor. Sinir Sistemi adını taşıyan 5 şarkılık EP’sini geçen hafta çıkardı ama dinlemediğim bir gün bile yok. Protest underground rap’ten bahsediyorum. Sistem eleştirisi her zamanki gibi çalışmanın omurgasını oluşturmuş durumda. Katmanlı fikirleri bir bir ip gibi akıyor. Kısaca beş şarkı yetmiyor kendisinden daha fazla şey duymak istiyorsunuz.
Ev ortamından davul sesleri
Durukan Betses’in kısık ateşte hazırladığı ev yapımı albümü “Ucuz Müzik yayınlandı bu hafta.
Asıl adı Durukan Yaşar ve siz onu Ati ve Aşk Üçgeni ve Destroy Earth’ün davulcusu olarak tanıyorsunuz. Ama Betses olarak saykodelik esintiler bulunan hafif hüzünlü enstrümantal şarkılar hazırlamış. Ev kayıtlarından oluşan 6 şarkının yer aldığı albümde favorimse “Vakit Yok” oldu.
Radar
Ozan Erverdi ve Tan Deliorman’ın projesi The Kites, “Tequile Sunset” isimli single’larını yayınladı. İlk albümleri Sunset Vibes’ın habercisi niteliğindeki şarkı funk alt notalarıyla yazı şimdiden evimize sokmaya başardı bile. Hafifçe sallanırken dinlediğiniz caz esintili şarkılar güzeldir. Funk’la birleşti mi daha da güzel oluyormuş.
Ne dinledim?
* Birileri-Hangi Rüzgarlar
* Vera- Beyoğlu’nun Canını Almışlar
* The Kites-Tequile Sunset
* Riddles in the Dark- Better Days
* K”st- Göreve Hazır
* Durukan Betses- Vakit Yok
Paylaş