Paylaş
Böyle diyorum çünkü şarkıcının ilk Harbiye konseriydi bu.
Aylardır içten içe buna heyecanlanan, hazırlık yapan, öyle ki son günlerde psikosomatik semptomları nedeniyle alerjileri çıkan Mabel (bunu sahnede de açık açık söyledi) nihayet sahnede yerini aldı.
3.5 saat süren 30 şarkılık konserde neler yoktu ki?
Dans ekibi, muazzam bir sahne ve ışık tasarımı, (tabii pop sanatçısına yaraşır krallıkta) 8 kişilik ekip, Göksel ve Sıla.
Ondan da öte dört albüme yetecek kadar şarkı...
Önce iyilik ve güzelliklerden bahsedeyim.
Bir kere Mabel sesi, şarkıları, söylemleri, şarkı yazarlığıyla kabul gördüğünü 5 bin kişilik koroyla birlikte resmen ilan etti.
İl il gezdiği Anadolu’dan biriktirdiklerini, heybesindekileri boşalttı.
Sahnedeki profesyonel hâkimiyetini gösterip “ben de varım” dedi resmen.
Bu aynı zamanda bir deklarasyondu. Çünkü bu idman kendisinde uzun zamandır vardı. Çoktan çıkmış olmalıydı o sahneye.
30 şarkı söyleyebilecek kardiyo çalışmasının olmadığını henüz ikinci şarkıda nefes nefese kalınca anladığını söylese de bence gayet formundaydı.
Tepeden tırnağa özenliydi, duyduğuma göre konser öncesi saatlerce sound check alacak kadar heyecanlıydı.
Sahnede “Gerçek mi bu? Bildiğim her şeyi unutmuş gibi hissediyorum. Burada olmak çok özel, çok kıymetli” demesi tam da bundan.
Düşünsenize manzarayı, 5 bin kişi, mikrofonu uzattığında içinden kopan şarkıya eşlik etsin.
Geçtiğimiz yıl festivallerde de yaşamıştı ama burası simge bir mekândır, başka bir heyecandır.
Konser alanını dolduranların demografik özellikleri şaşkınlık verecek cinsten.
Aklınıza gelebilecek her kesimden insanı gördü bu gözler.
Bu da müziğin birleştirici gücünü çok iyi yansıtan bir manzaraydı.
Her ne kadar alternatifti, öyleydi böyleydi diye diye geçiştirilse de alttan alta ne kadar güzellik yarattıysa, nasıl şarkılar yazdıysa, söylettiyse, ekmeğini bu gecede yiyerek rüştünü kanıtlamış oldu.
Dediğim gibi 30 şarkı...
Eski şarkılar biliniyordu elbet ama son albümün ezberlenmesini bekliyor muydu, işte ona emin değilim. Muazzamdı insanların tepkisi. Sevmişlerdi.
Her şey güzeldi ama dört dörtlük değildi.
Gelelim biraz da tatsız şeylere...
Bu kadar hazırlığın yanında duyduğum sesin bu kadar katmanlı ve rahatsız eden bir hale gelebileceği aklıma gelmezdi.
Enstrümanları, vokalleri hatta Mabel Matiz’in sesini duymak için çoğunlukla tek kulağımı kapatmak zorunda kaldım.
Sahneye çok yakındık, bunun da şüphesiz etkisi vardır ama konserde en yüksek paraya satılan koltuklarda sesin yüksekliğinden ve kakofonisinden ben rahatsız olduysam arkalarda nasıldı bilmek isterim. Işık bir harikaydı.
Ama baladlardan birinde neden seyirci ışıkları unutuldu, (Açıkhava’da tüm seyirciler görünüyordu) özellikle de en çok beğenilen şarkılarından birinde insanların elinde kameraların flaşları açıkken, o muazzam görüntü varken...
Bunu da kestiremedim. Teknik bir hatadır muhtemelen.
Ve en önemlisi 21.30’da başlayan, 01.00’de biten konsere neden 30 şarkı sığdırıldı, spontane anlar için alan yaratılmadı, hatta sanatçı konuşması hesaba katılarak neden birkaç şarkıdan feragat edilmedi anlamadım.
3.5 saat yüksek sesli bir konser için oldukça zorlayıcı bir hal aldı sonlara doğru.
Çok eğlendik, Mabel Matiz’e doyduk, en yeni şarkıları dinledik ama keşke biraz tadı damağımızda kalsaydı da hemen ertesi gün yeniden gelmek isteseydik, bir konser daha yapmasını da biz talep etseydik... Kısacası yarın yokmuş gibiydi...
Yine de Mabel cephesinden bakarak empati kurmaya çalışıyorum, o da mal varlığını göstermek istemişti şüphesiz.
Konserin tamamına baktığımızda eksiler, artıların yanında daha sönük kalıyor.
Sesini duymak istemek, şarkılarını yeniden dinlemek istemek baki. Umarım daha çok görürüz Mabel’i bu özenli sahnesiyle Harbiye’de. Küçük rötuşlarla ve daha büyük ekiplerle...
Paylaş