Paylaş
Sert bir başlık, değil mi? Ama doğru. Aslında kimsenin umurunda değilsiniz. Ne zaman tanımadığınız insanlar sizi umursamaya başlıyor? Başarılı olduğunuz zaman… O zaman başarılı olmak gerekiyor dediğinizi duyuyorum.
Ama bu başarıyı sadece para ve makam üzerinden tanımlamadan başarılı olmamız gerekiyor.
Öncelikle ne yapıyorsanız, bu işi çok iyi yaptığınıza emin olun. Yapamıyorsanız, belki başka bir iş aramanız gerekebilir. Ama bir işi en iyi şekilde yapmak, şüphesiz başarıya giden ana yol. Ve yaptığınız iş ne olursa olsun- portakal yetiştiriyor ya da bir yatırım bankasında çalışıyor olabilirsiniz- en iyi şekilde yaparsanız, bunun müthiş bir geri dönüşü oluyor, beraberinde muazzam bir değer getiriyor. Ancak dünyada “en iyi” olmak tabi ki kolay değil.
Başarılı olmak için kısa yollara başvurmayın. Bu çok önemli – bu sizin kendiniz için inşa ettiğiniz temeli oluşturuyor. Kısa yollara girmemek nasıl oluyor? Öncelikle size anlatılanlara hemen inanmayın. Araştırın, sorgulayın. Karşınızda sizden iki kuşak büyük biri de olsa, sadece onun dediğiyle sınırlı kalmayın. Onun dediklerini de araştırın, sorgulayın. Bu sürecin size katacağı gücü uygulamaya başladığınızda anlıyorsunuz. İkinci önemli unsur ise “az bilgi ile fikir sahibi” olmayın. Emin olun, “az bilgi ile fikir sahibi” olduğunuz zamanlar, mutlaka ama mutlaka bunu diğer insanlar anlıyor. Tabii kimse bunu sizin yüzünüze vurmuyor. Etrafınızda oluşan sessizlikten anlamanız gerekiyor. Ama bilgiye dayanarak konuştuğunuzda, insanlar size saygı duymaya başlıyor. Etrafınızı bir filarmoni konserinin çeşitliliği şeklinde bir müzik kaplıyor. Bilginin sizi alçakgönüllü yaptığını, cehaletin ise kibirli ve gururlu yaptığını hep hatırlayın.
Başarılı olmanın üçüncü ayağı ise, kendinizi olduğunuz gibi kabul etmek. Başkası olmayın, kendiniz olun. Eğer başkasına özenirseniz, otantik ya da özgün olamıyorsunuz. Otantik olmak çok önemli – aynı zamanda kendinizle barışık oluyorsunuz. Kendinizle barışık olduğunuz zaman, neyi iyi yaptığınızı ve neyi iyi yapamadığınızı bilirsiniz. Zamanla iyi yaptığınız işlerin üstüne gidersiniz. Zayıf olduğunuz yanlarınızı bir kenarda bırakıp onları aşmaya başlarsınız. Eğer siz çok yavaş karar veren biriyseniz, hızlı karar verilmesi gereken yerlerde olmanız yanlış. Herkesin kuvvetli taraflarını daha da geliştirip, zayıf taraflarını kabullenmeleri gerektiğine inanan biriyim.
Dördüncü ve son tavsiye ise, bir yerde başarısız olunca, suçu başkalarında değil, önce kendinizde arayın. Bunun klasik örneği, takımınız kaybettiğinde hakemi suçlamadan, kendinize sorun: “yeterince koştuk mu?”, “paslarımız isabetli miydi?”, “kondisyonumuz nasıldı?”. Aynı şekilde bu kuralı kendinize uygulayın: Toplantı kötü mü geçti? Önce kendinizi sorgulayın. İnsan kendine yalan söyleyemez, her zaman doğruyu kendisi bilir. Bu doğruları kabullenmeye başlarsa, kendini geliştirmeye başlar.
Başarıya giden yolda aklımızdan çıkarmamamız gereken en etkili dört düşünce aslında bu kadar basit.
Tabii ki sizin elinizde olmayan gelişmeler de olacak. Bunların başında şans dediğimiz bir olay geliyor. Ama sanki bu şans hep çok çalışana gülüyor. Şansın size gülmesi için, ne yapmanız gerektiği belli gibi.
Hepimiz birbirimizden çok farklı olduğumuzu düşünüyoruz. Aslında değiliz. Ortak yanlarımız bizi ayrıştıran taraflarımızdan çok daha fazla. “Ben tekim!” diyen ama birbirinin aynısı olmaktan ileri gidemeyen milyonlarca kişiden bahsediyoruz halbuki. Eğitim düzeyiniz ve içine doğduğunuz aile durumunuz bir fark yaratıyor ama yukarıdaki dört gözlem herkes için geçerli. Eğer birbirimize o kadar benziyorsak, aşmamız gereken bir başka temel sorunumuz ortaya çıkıyor: Sevmediğimizde iyiye iyi, sevdiğimizde kötüye kötü diyemiyor olmamız. Bunu aştığımız zaman, başka insanlarla olan ilişkilerimizi değil, onların başarısını takdir etmeye veya etmemeye başlayacağız.
Başarılı olmanın yolu kanımca bu yollardan geçiyor. Ve tabii ki, siz başkalarını umursadığınız zaman, onlar da sizi umursamaya başlıyor.
Paylaş