Paylaş
Yakın arkadaşlarımızla bir hafta sonu ailece doğayla baş başa kalabilmek için uzun süredir deneyimlemek istediğimiz Uludağ Kamping’in yolunu tuttuk. Yeşil bir Bursa’nın kıymetini daha iyi anladığımız ziyaretimiz kalabalıklardan kaçmak isteyen çevremizde de merak ve ilgi uyandırınca, Mehmet Uğur ve Sema Tekin çiftinin özel hikâyesini sizlerle de buluşturmaya karar verdim. Tekin çifti özellikle şehirden uzaklaşarak toprakla uğraşmanın hayalini kuran girişimciler için de olmazsa olmazları anlattılar.
Kamping yaşamına geçmeden önce nasıl bir yaşantıya sahiptiniz ?
Mehmet Uğur Tekin: Benim dağcılık malzemeleri sattığım bir dükkânım vardı. Eşim Sema da özel bir şirkette müşteri temsilcisi olarak çalışıyordu. Her bulduğumuz fırsatta doğa yürüyüşlerine katılıyor, kamplara gidiyorduk ancak hafta sonu gittiğimiz kamplardan doyuma ulaşamıyorduk. Bursa’daki evimizin bahçesinde de yavaş yavaş bir şeyler yetiştirmeye başlamıştık ama sonrasında doğada daha fazla zaman geçirmek istediğimizin farkına vardık. İlk hayalimiz şehirde de yaşama devam ederken Uludağ’da da hafta sonları gidip geleceğimiz bir evimizin olmasıydı, sonra tamamen yaşamaya karar verdik.
Kaç yıl önce aldınız bu kararı?
Dört yıl öncesinden bahsediyoruz. Bir yıl boyunca da Uludağ’ın güney yüzünde bir yer aramaya başladık. Bazen fiyatlar bazen doğa şartları nedeniyle gönlümüze göre yer bulmak bir yıl sürdü ve 3 yıl önce Keles’in Dağdibi köyünde karar verdik. Özelliklerine de çok bakamadık açıkçası öncesinde yer almak için bankadan kredi çektiğimiz için bir an önce alma telaşımız vardı. Ama iyi ki burası olmuş en azından kış mevsiminde diğer yerlere göre güneş aldığı için ulaşım olanağı daha fazla.
17 PAZAR GÜNÜNDE TAMAMLADIK
Önce yaşam alanınızı inşa ettiniz sanırım, bu konuda bir tecrübeniz var mıydı?
Tecrübemiz yoktu ama hayallerimiz vardı. Üç yıl önce arabamızın arkasına koyduğumuz tahtalar ile sadece pazar günleri yaşayacağımız yeri yapmaya başladık. Evimizi tam 17 pazar gününde tamamladık, bu sürede devam eden gelirimizle kredimizi ödedik. 1,5 yıl önce Sema işten ayrıldı, ben dükkânı kapattım ve tamamen şehirden köye yerleşme kararını aldık. Cebimizde bizi bir yıl idare edebilecek bir paramız da vardı ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Elektrik için trafo almak zorunda kalınca o da gitti.
Yaşamınızı devam ettirecek bir gelir planlamasını nasıl yaptınız?
Yerleşirken gelir getirici küçük bir kamping işi de düşünüyorduk. Arazimiz 5 dönümdü ve 10 yıldır kullanılmıyordu. Hem dağlık bir bölgede bulunmamızdan, hem rüzgâr, sel gibi doğal olaylardan dolayı düzenlememiz beklediğimizden uzun sürdü. Her yaptığımız şeyi iki üç kere yaparak tecrübe ederek öğrendik. Hatta köyden bir ağabeyimize ağlandığımda, “Siz yine iyi yapmışsınız, bizim beş kere bile yaptığımız oluyor” dediğinde aslında nasıl zor bir işe giriştiğimizi daha iyi anladım.
HER ŞEYİ KENDİMİZ YAPTIK
Aslında bir girişimcilik örneği de sergilemişsiniz. Proje desteği almayı düşünmediniz mi hiç?
Hibe anlamında diyorsanız bir destek almadık, çünkü hayalimiz de ve çıkış noktamız da her şeyi kendimizin yapması üzerineydi. Çok uzmanlık gerektiren işler dışında her şeyi yüzde doksan oranında kendimiz yaptık. Bir firma ile yola çıksaydık ya da destek alsaydık belki hayallerimizi gerçekleştiremeyecektik. Hatta geçtiğimiz günlerde ziyarete gelen bir mimar kulübelere bakarken, “Mimar gözüyle bakmayın,” dedim, o da “Çok beğendim çünkü bir ruhu var,” dedi. Evet, belki hayal ettiğimiz ilk şekline benzemedi, yamukluklar oldu ama elimize tahtaları, çekici, çiviyi alıp ruhunu kendimiz oluşturduk.
DAĞDA YAŞAYACAĞIMIZA İNANMADILAR
Ailenizin, yöre halkının size tepkisi ne oldu?
Sema Tekin: Ailemizin en büyük korkusu nasıl geçineceğimizle ilgiliydi. Düzenimizi kurduğumuzu görünce şimdi memnun görünüyorlar. Özellikle pandemi sonrası iyi ki yapmışsınız diyenler de arttı. Köylüler ise tamamen yerleşeceğimize inanmadılar tabii, “Hafta sonu gelirsiniz bir yıl sonra da uğramazsınız,” dediler. Çünkü kış mevsiminde burası eksi 20-25 derece oluyor. Ama şimdi bizi çok seviyorlar, köyde ekonomik sebeplerden dolayı pek gençler de kalmayınca…
DAHA AZ HESAP YAPIYORUZ
Yaşam standartlarınızda ne gibi değişiklikler oldu. Mutluluk algınız değişti mi mesela?
Uğur T. : Beklentiler önemli. Mutlu olmak için bir şeyi yaparsanız mutlu olursunuz, ama sürekli eksik ararsanız her yerde eksik bulunur. Önemli olan bu eksiği arıyor musunuz aramıyor musunuz? Biz de çok sık konuşuyoruz bu konuyu. Şehrin kendine göre masrafları var, iş yerinizden gittiğiniz alışveriş merkezlerine kadar sistem sizi sürekli harcamaya teşvik ediyor. Harcamanın dışına çıkabilmenin yolu sistemin dışına çıkmaktı. Aslında o yüzden de böyle bir yaşamı seçtik. Daha sakinleştik daha huzurluyuz. Daha az hesap yapıyoruz. Öte yandan eskiden arkadaşlarımızla çok fazla yere gidiyor, farklı harcamalar yapıyorduk. Şimdi buraya geliyorlar üç yumurta veriyoruz emin olun çok mutlu oluyorlar. Cebimde 20 liram olduğunda bütün arkadaşlarımdan zenginim. Çünkü harcayacak yerim yok hep cebimde duruyor (gülüyor).
Sema T.: Mutluluk kavramı da kesinlikle değişti. Örneğin 8-6 çalıştığım iş yerine kargocunun gelmesi mutluluk veriyordu. Şehirde mutluluk alışverişken köyde mutluluk suyu bulmak oldu. İlk yılımızda su yoktu, pet şişelere taşıyıp depolara dolduruyorduk çünkü. Üstelik artık alışveriş yaparken de kimseden etkilenmeden ihtiyaçların doğrultusunda kararını veriyorsun.
DOĞA GENLERİMİZDE VAR
Keşkeleriniz iyi kileriniz neler oldu?
Uğur T. : Bu kadar çok çalışacağımızı bilmiyorduk (kahkahalar).
Sema T. : Kesinlikle. Acaba o kadar kendimizi yormasaydık usta da getirse miydik diyorum arada (gülüyor).
Uğur T. : Belki arazi 5 dönüm değil 2 dönüm olurdu. Her şeyi iki üç defa yapacağımızı bilerek girseydik baş edemeyebilirdik de, çünkü psikolojik bir şey bu. Ama keyifli tarafına gelirsek siz mesela bir meteor yağmuru izlediyseniz bile şehirde çok basit bir şey izlediniz, biz verandamızda gece üçe dörde kadar onları izledik. Ya da yorgunsan bile açık havadasın, doğa ile yorgunluğunu hemen atabiliyorsun. Alıştık çok tabii, bu herkes şehirden kaçsın çok mutlu olur anlamına da gelmiyor.
Kendinizde yeni keşfettiğiniz bir şey oldu mu?
Uğur T. : Sema çok uyuyormuş onu keşfettim (kahkahalar). Şaka bir yana konfor denilen şeylerden uzaklaştık ama yaşadığımızı daha yeni anladık.
Sema T. : Hala güneş batarken Uğur’a “Koş koş şu kızıllığa bak” diyorum, her gün aynı oysa. Şehirde gereksiz bir koşturmacanın içindeydik. Buradan baktığımızda güneşin toprağın kokusunu kaçırdığımızı daha iyi anlıyoruz. Oysa genlerimizde doğa var ve ona daha çok ihtiyacımız var.
ÇALIŞMA AZMİ OLMALI
Şehirden kaçıp doğaya sığınmak isteyenler için olmazsa olmazları nasıl sıralarsanız?
Uğur T. : Öncelikle çalışma azmi ve hırs olacak. Yetecek kadar da bir miktar para. Çünkü çok para olursa da yapamayabilir. Bir işe ne kadar para yatırdığın değil hayalinin ne olduğu daha önemli. Bulunduğunuz ortama ve hitap ettiğiniz insanlara uygun işi yapmalısınız. Bir de yaşam tarzımızı değiştirdik biz. Önceden 100 faaliyete gidiyorsak şimdi oldukça azaldı. Bunun tercihini yapmak zorundasın, ya haftanın beş günü çalışacağım bütçem olacak sürekli gezeceğim diyeceksin, ya da kendime göre bir hayat süreceğim ve yılda bir iki kere bir şey yapacağım.
Sema T. : Bir de sadece iş olarak bakıp büyük düşündüğünüzde, doğaya kaçmaktan çok daha büyük sorumluluk almış oluyorsunuz aslında. Karşılığını da o düzeyde bekliyorsunuz, strese giriyorsunuz. Oysa biz sadece iş olarak bakmadığımız için para kazanmadığımız günün sıkıntısını yaşamıyoruz. Geçen yıl ektiğimiz fasulyeleri hala yiyoruz, konservelerimizi yapmıştık, etlik yumurtalık tavuklarımız var, bu yıl bizi bir yıl götürecek patateslerimiz oldu, köyden süt alıyoruz, peynirimizi de yapmaya başladık. Her geçen komşumuz da bahçesinde ne topladıysa veriyor. Biraz köyün sefasını da sürüyoruz.
SESSİZLİK SUNUYORUZ
Yarattığınız konsept Bursa’da başka yerde yok bildiğim kadarıyla değil mi? Neler sunuyorsunuz, kurallarınız var mı?
M. Uğur Tekin: Kendimiz de kampçı olduğumuz için, temel dayanağımız mümkün olan en küçük şeylerle yaşayabilmekti. Farklı şeyler yaptığımızda ruhuna aykırı davranmış olacaktık çünkü. Türkiye’ye kamp olayı çok geç geldi, kültürümüze de çok uygun değil daha sıkışık yaşamayı, daha gürültülü olmayı seviyoruz çünkü. Türkiye’de medeniyet demek betonlaşma demek olmuş çünkü. Biz misafirlerimizi mutlu etmek için mümkün olduğu kadar sessizliği, temizliği ve arkadaş canlısı ortamı sunmaya çalışıyoruz. Kulübesine ve çadırına yatmak için giren bir kişi başka bir konfor aramıyor çünkü. Klasik kamp yerlerindeki madde madde fiyatlandırma da yapmak istemedik. Çünkü bir insan bir yere gideceği zaman az ya da çok ne vereceğini bilmeli diye düşünüyoruz. Ticari işletme gibi değil de geldiğinde sıkıntı çekmesin diye yaşamını kolaylaştıracak ortak mutfak, duş gibi kullanım alanlarında düzenlemeler yaptık.
Sema Tekin: Rezervasyonsuz ve günü birlik misafir almıyoruz. Ailesi ile huzurlu bir ortam arayanları kabul etmeye çalışıyoruz. Erkekleri eşsiz de kabul etmiyoruz (gülerek) . Çadır ve bungalovlarla birlikte toplamda 10 aileden fazla almıyoruz ve sayıyı belirli bir kapasitede tutmaya çalışıyoruz. Her yerle aynı olsun istemiyoruz. Bir özelliği olsun. Çalışanımız da yok, biz aynı zamanda burada yaşıyoruz çünkü. Bir tatsızlık çıksa belki sizin sadece o gününüz rezil olur ama bizim evimize gelen misafirimiz kavga ettiği için sürekli huzursuz oluruz.
Paylaş