Paylaş
Fotoğraflar: Duygu Özbekçi Milli
Prof.Dr. Şevki Sözen ile Uluslararası Lions Kulübü Dernekleri 118-K Federasyonu ev sahipliğinde düzenlenen “Mutlu Aile Mutlu Çocuk” konferansında bir araya geldik. Toplumsal ve Bireysel İstismarı Önleme Komitesi’nin organizasyonu vesilesiyle, mutlu çocuklar yetiştirmek için bilinmesi gereken öncelikli konular hakkında cevabı merak edilen tüm soruları yönelttik. Mutlu bireylerin mutlu aileleri, mutlu ailelerin de mutlu toplumları oluşturacağını anlatan Prof. Dr. Sözen, “Suçlu insan yoktur, yanlış eğitilen insan vardır,” dedi.
Şiddet ve istismar vakalarının medya kanallarında görünürlüğünün artmasının, benzer vakaların çoğalmasına neden olduğu görüşlerine katılıyor musunuz?
Hiç yokmuş gibi kabul edip, hepsini halının altına süpürürsek o zaman da gözümüzü kapamış, kulağımızı tıkamış oluruz. Bu doğru bir davranış olmaz. Ne yazık ki tüm bunlar toplumumuzda yaşanıyor ve var olduğunu kabul etmek, yüzleşmek zorundayız. Ancak doğru medya okuryazarlığı nosyonu içerisinde, en doğru ve objektif şekilde yansıtmalıyız. Kadına yönelik şiddet ya da çocuğa yönelik istismar olgusunda, mağdurun kim olduğunu bilerek, mağdur üzerinden rating getirecek şekilde değil de; eylemde bulunan kişilerin gerçekten suç işledikleri ve hak ettikleri cezanın çarpıcılığını vurgularsak ancak o zaman caydırıcı olur. Aksi takdirde evet çok haklısınız, mağduru zavallı gösterirseniz, o zaman bu eylemde bulunma potansiyeli olan kişilere prim vermiş oluruz.
KONTROLLÜ OLMALIYIZ
Teknolojinin hızı ile birlikte tehlikeler de boyut değiştirdi mi? Doğru bilgiye sahip olmak daha mı zor artık?
Çocuğunuz eskiden yakın çevresinde nereye gitti, kiminle sohbet etti ya da görüştü bunu çok iyi takip edebilirdiniz. Ancak şu anda elindeki cep telefonuyla konuştuğu ya da görüştüğü kişinin kimliği hakkında bir bilgi sahibi değiliz. Siz bilgi sahibi olmadığınız gibi karşısındaki kişinin kimliğini çocuğunuz da çok net bilmiyor aslında. Çünkü tamamen sanal ortamda olduğu için, karşısındaki kişinin hoşlanacağı formlarda gizlenmiş bir kimlik de olabilir. Anne babalar çocukları oyalamak, susturmak için ellerine cep telefonları ya da tabletler veriyorlar. Kolaylarına geliyor açıkçası. Ama bunun akabinde çocuk sanal dünya ile olan bağını çok küçük yaşta kurmuş oluyor. O nedenle çocuğumuzu yetiştirirken, tanımadığı kişilerle görüşme risklerini ortadan kaldırmak için sanal âlemin de mutlaka kontrollü kullanımını bir şekilde sağlamakla yükümlüyüz.
Dünyadaki araştırmalar ya da raporlar istismarın çocuğun tanıdığı ve çocuk üzerinde otorite kullanabilecek birinden geldiğine işaret ediyor. Öncelikle öğretilmesi gereken şey ne olmalı?
Ne yazık ki istismarcı toplumun her sosyoekonomik ve sosyokültürel seviyesinden biri olabilir. O nedenle anne babalar mutlaka çok gözü açık olmalılar. Şunun da altını çizmek lazım; paranoid bir yapıya kapılarak, “eyvah herkes olabilir, takip ediliyor muyum, şimdi çocuğuma kötülük yapacak mı?” gibi düşüncelerle, çocuğunuza bu hisleri yaşatmamalısınız. Çocuğunuza sadece şunu öğreteceksiniz; “Bu beden sana ait, sen istemediğin sürece kimse bu bedene dokunamaz. Dolayısıyla birisi sana istemediğin bir davranışta bulunduğunda lütfen gel bizimle paylaş.” Paylaştığı anda ise panik yapmadan sükûnet içinde karşılarsanız ve profesyonellere yönlendirirseniz o zaman çok daha etkili olur. Öteki türlü aşırı davranışlarınız, yanlış sözleriniz çocuğunuzun bunu size söylememesine ya da saklamasına neden olur.
HAYAT DERSİ SÖZLE VERİLMEZ!
Çocuğa doğru yaklaşmak adına neleri yapmamak gerekiyor?
Ben, “Ne olur hiçbir şey yapmayın,” diyorum şaşırıyorlar. Ama bu hiçbir şeyleri iyi bilmek gerekiyor. Çocuklarınızı yargılamayın. Çocuk kırık not alır, hemen “Sen zaten böylesin, çalışmadın” diye yargıda bulunuruz. Ne olur, “Ben senin yaşındayken öyle doğru düzgün bir çocuktum ki” diye başlayan konferanslar vermeyin. Biz de kendi yaşadığımız döneme göre annemizin babamızın hoşuna gitmeyen şeyler yaptık, yalan mı? O nedenle hiç kimse o dönemde konferans dinlemez. Ne olur tehdit etmeyin. “Eğer dediğimiz yapmazsan ben de sana o çok istediğin köpeği almam gibi”, tehditler hiçbir işe yaramaz. Ne olur sorgulamayın. Çünkü zaten sizin istemediğiniz bir yere gittiyse, “Neredeydin, ne yaptın, kiminleydin, ne zaman geleceksin?” sorularına doğru yanıt vermeyecektir. Hayat derslerinden kaçının! Bu dersle, sözle verilebilir bir şey değil.
DÜNYALARIMIZ FARKLI
“Geriye ne kaldı, peki biz şimdi ne yapacağız?” diye soranları duyar gibiyim.
O zaman, oturun bir dinleyin! O ne anlatıyor, onun neye ihtiyacı var? Çünkü bir sorun varsa onda. Biz hep karşımızdakinin yerine düşünür, teşhis koyar, teşhisin tedavisini belirler, ona söyleriz. Ama empati kuramayız çünkü çocuklarımız asla biz değiller. Dünyalarımız farklı. Benim gibi düşünmüyor, benim gibi hissetmiyor ve benim gibi yaşamıyorlar. Bizden çok daha gelişmiş bir beyne sahipler ve biz çok geride kaldık. O sizi anlamaz, siz onu anlayacaksınız. Onun derdini anladıktan sonra sıra size gelecek. Ama kendinizi anlatmayın, onun derdi üzerine konuşun. Öte yandan lütfen örnek olun. Onun sözünde durmasını istiyorsanız önce siz sözünüzde duracaksınız. En önemlisi de arkadaşlarını tanıyın. Ama soru sorarak değil. Mutlaka eve çağırın. Onları özgür bırakın, başlarında durmayın ama uzaktan kiminle arkadaşlık ettiğini gözlemleyin.
‘HAYIR’ GÜZEL BİR KELİMEDİR
“Hayır” diyebilmek neden çok önemli?
Biz toplum olarak “hayır” demeyi bilmeden yetiştiriliyoruz. Çocuğumuz istemese dahi, karşı taraf iyi niyetli de olsa onun kucağına gitmesi, öpmesi için zorluyoruz. Oysaki ileride karşısına kötü niyetli biri çıktığında ona da hayır diyemeyecektir. Hayır, güzel bir kelimedir. Çocuklarınız “hayır” diyorsa lütfen dinleyin. Ama nedenini açıklamasını ve size alternatif öneri getirmesini sağlayın. Siz de herhangi bir şeye “hayır” dediğinizde nedenini açıklayın. Ve en önemlisi hangi rolü benimsiyorsanız; öğretmenseniz öğretmen, babaysanız baba gibi davranın ve de çocuksa çocuk gibi davranmasını bekleyin ondan.
HEPİMİZ ERGENİZ
Ebeveynler özellikle ergenlik dönemi hakkında, “Bizim zamanımızda böyle değildi” cümlesini çok sık kuruyorlar. Öyle miydi hakikaten?
Çocuklarımızı uyaran şeyler artık çok daha fazla. Kimin ne yaptığından, nereye gittiğinden, kiminle olduğundan anında haberi oluyor. Bu nedenle, bu dönemdeki ergenlik süreci biraz farklı yaşanıyor. Ama ben diyorum ki hepimiz yaşıyoruz bu süreci! Çocuğunuza ders çalışmıyorsun, hep telefonunla oynuyorsun diye kızıyorsunuz ama aynı davranışı konferans dinlerken, tiyatroda oyun seyrederken siz de yapıyorsunuz. Bulunduğumuz ortama yoğunlaşmak yerine telefona konsantre olup birilerine mesaj yazıyorsunuz, sosyal medyada paylaşıyorsunuz. Beğendiler mi beğenmediler mi diye sık sık bakıyorsunuz. Sanatçı şarkı söylerken onu kayıt edeceğim diye, aslında o şarkının sözlerini dinlemeden o anın ruhunu yakalamadan, anı kaçırıyorsunuz. Bunların hepsi aslında bir ergen davranışıdır. Böyle baktığımızda hepimiz ergeniz!
SEVİYORUM DEMEK GÜÇ VERİR
Kendimizi mutlu hissediyor muyuz genel olarak. Neleri doğru ya da yanlış yapıyoruz?
Duygu ve düşüncelerimizi özgürce paylaşabilmemiz lazım. Ancak hep “ya yanlış anlaşılırsam” öğretisi var. Toplumsal baskı dediğimiz bu. Doğru paylaşım yapmayı da çok öğretilmeden büyütülüyoruz. Örneğin, hoşumuza gitmeyen bir davranışla karşılaştığımızda, “Sen zaten bana hep böyle davranıyorsun,” diyoruz. Oysa bu bir duygu paylaşımı değil ki, hiçbir anlamı yok. Ancak, karşınızdakinin yaptığı davranışı eleştirmeden, “Ben bu davranışından dolayı kendimi yalnız, öfkeli hissettim,” derseniz duygunuzu anlatmış olursunuz. Önemli olan anlaşılıyor olabilmek. Aynı zamanda bütün aileyi ilgilendiren konularda işbirliği yapabilmeliyiz. Aynı masaya oturun, birlikte yemek yiyin sohbet edin. Yapmadığınızda aile ile ilgili bir paylaşımda bulunmuş olmazsınız. Birbirinize seni özledim, seni seviyorum demekten çekinmeyin. Bunlar bir zafiyet değil aksine bir güç. Ve unutmayın mutlu bireyler mutlu aileleri, mutlu aileler mutlu toplumları oluşturur. Suçlu insan yoktur, yanlış eğitilen insan vardır.
KENDİMİ ŞANSLI SAYIYORUM
Adli tıp alanını isteyerek mi seçtiniz?
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum, uzmanlık alanı tercih listemde ilk sırada adli tıp vardı. Uzman olduktan sonra akademik kariyer yaptıkça, geliştirerek klinik adli tıpa yöneldim. Dolayısıyla aile içi şiddet, çocuk istismarı, kadına yönelik şiddet, yaşlı, engelli istismarı gibi risk altındaki gruplarla çalışmaya başladım. Alanımı çok seviyorum ve kendimi şanslı addediyorum. Evet ağır travma olgularıyla çalışıyorum, etkilenmiyor muyum evet etkileniyorum. Ama onlara bir parça faydam dokunduğunu, bir şekilde travmalarını rehabilite ettiğimi gördükçe, travmaları yapan kişilerin ceza almalarına tıbben katkıda bulundukça açıkçası mutlu da olmuyor değilim.
◊ Olumsuzluğa düştüğünüz anlar oluyor mu, kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?
Küçücük bir çocuğun uğradığı travmanın derecesi çok fazla olduğunda, toplumla ilgili kaygı duyduğum, yaşam adına umutsuzluğa düştüğüm zamanlar oluyor mutlaka. Bazen de ne yazık ki yazdığımız raporlara rağmen, delil bulunamadığı için suçlu ceza alamıyor. Benim de 25 yaşında bir oğlum var. Zaman zaman bu travmalardan etkilenerek, belki onunla kurduğum diyalogda fazla korumacı olduğum anlar da oluyor. Ama bir şekilde kendimi rehabilite etmeye çalışıyorum. Ben bunu tiyatroyla yapıyorum, çok rahatlatıyor. Sivil toplum örgütleriyle olan işbirliği de beni rahatlatan unsurlardan. Bu sene ben de Uluslararası Lions Kulübü Dernekleri 118-E Federasyonu Başkanlığını üstlendim. Konferanslar vesilesiyle sadece bana gelen vakalara değil toplumun farklı kesimlerine hitap etmek şansını da elde edebiliyorum. Tek bir kişinin hayatında tek bir farkındalık yaratabilir, farklılık oluşturabilirsek o sizin için de yüzde yüzlük bir kazanç oluyor.
Paylaş