Paylaş
“Eşim beni yıllarca hiç yorulmadan eğitti. Bakış açım değişince gördüğüm manzara korkunçtu. Sadece doğruları yazdım” itirafında bulunan Hürriyet Bursa yazarımız Tayfun Timoçin ile denizci bakış açısıyla özel bir söyleşi gerçekleştirdik.
- Öncelikle kitabı yazma fikrinizle başlayalım, nasıl hayat buldu?
Erkek Denizinde Kadın Gemiler’in ortaya çıkışı 6-7 yıl önceye gider. “Neden teknelerde daha çok erkekleri görüyoruz, neden kadınlar daha az?” sorusuna yanıt aramak üzere yola çıkmıştım; ancak araya başka bir kitap girdi ve bu proje ertelendi. İyi ki de öyle olmuş; çünkü soruyu kafamda ilk yoğurmaya başladığım sıralardaki benle kitabı yazdığım zamanki ben arasında dağlar kadar fark var. Aslında ilk aklıma gelen haliyle sadece denizden ve denizcilikten dem vuracaktı kitap ama soruya yanıt ararken gördüm ki, erkekler zaten her alanda kadınlardan daha fazla ve zaten kadınların bir yerde kendilerinden daha fazla olmasına izin vermemiş. Binlerce yıldır böyle bu. Konunun özünde, denizle falan hiç ilgisi yok. Ortada, erkeklerin ciddi bir zulmü, egemenliği ve gücü kaybetmeme çabası var. Kadınlara binlerce yıldır biz erkekler, kök söktürmüş, hayatlarını zindana çevirmişiz.
FEMİNİST DEĞİL REALİSTİM!
- Giriş bir özeleştiri ve de eşinize teşekkürle başlıyor aynı zamanda. Nasıl bir yolculuktu sizinki?
Her şeyin gerçekten bir zamanı varmış. Geçen bu 6-7 yıl içinde ruhumun hamlıklarından kurtuldum. Piştim diyemem, büyük iddia olur ama artık ham olmadığımı biliyorum. Gözümü açan, erkeklerin gerçek yüzünü görmemi sağlayan, sevgili eşim Ece oldu. Hiç çekinmeden her yerde söylüyorum: “Karım beni eğitti.” Şu anda da bu kadar gecikmiş olduğum için pişmanım. Yıllarım aptalca düşüncelerle geçmiş ve iddia ediyorum ki erkeklerin çok büyük kısmının eğitime ihtiyacı var. Elbette istisnalar vardır ama biz erkekler çok sorunluyuz. Doğumumuzla başlayan bir ‘sorun biriktirme’ sürecimiz var ve en azından bizim toplumumuz da buna ‘erkek olmak’ deniyor. Aslında global bir durum bu tabii. Ben de o standartların içindeydim belki.
- Nedir bu standartlar size göre?
Mesela pek çok şeyden kadınları sorumlu tutardım. “Neden en iyi şefler hep erkek?” ve “Neden en iyi yazarlar ya da ressamlar arasında kadınlar az?” gibi pek çok standart iddialara, başka deyişle klişelere tutunuyordum. Eşim sayesinde bakış açım değişti ve açı değişince fark ettiğim manzara korkunçtu! Erkekler, kadınları hep engellemişti. Şu anda bu kitabın içeriği, tam bir erkek itirafnamesi niteliğindedir. Kimi okurlar “Feminist misiniz?” diye soruyor. Feminist olup olmadığımı bilmiyorum ama kesinlikle realistim. Doğruları görüp yazınca ortaya başka bir şey çıkması zaten olanaksız. Kadınların hayatını binlerce yıldır zindana çeviren biz erkekleriz. Açık ve net! Ötesi yok.
KLEOPATRA’DAN KÖSEM SULTAN’A
- Okuyucuları nasıl bir yolculuğa çıkarıyorsunuz?
Kadın ve erkek ilişkilerinin binlerce yıllık geçmişine bakıyoruz birlikte. Hititlerden Osmanlı’ya, Kleopatra’dan Kösem Sultan’a çok renkli bir yolculuk bu. Tarih içinde başarılı olmuş, ön plana çıkmış kadınların, hangi yöntemleri kullanarak başarılı olabildiklerini gösteren, erkek dünyasında nasıl ayakta kaldıklarını anlatan hoş ve keyifli bir yolculuk. Atasözlerimizde kadının nasıl algılandığına da bakıyoruz; Amazonlar hayalinin yarattığı algıya da. Mitolojik öykülerde geçen kadınları da ele alıyoruz; Türk destanlarındaki kadınları da. Yani kadın ile erkek ilişkilerinin ve başka deyişle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin dünü de var bu yolculukta, bugünü de. Erkeklerin kirli çamaşırları, kaynaklarıyla, hem dinsel hem dünyevi metinlerdeki kanıtlarıyla bir bir ortaya dökülüyor.
-Varmalarını dilediğiniz yer neresidir?
Kitap içinde vurguladığım şey şu: Dünya nüfusunun yarısı olan erkeğe, diğer yarısı kadın üzerinde egemen olma hakkını kim verdi? Kimse kimsenin sahibi değil, olamaz da. Bu hayat ortak ve birlikte yaşanırsa güzeldir. Ortaklık da öyle bir tarafın diğer tarafı ezmesiyle olmaz. Yok öyle yağma! Bunun görülmesi için yazdım bu kitabı.
DENİZDE TAM TERSİDİR!
- Denizci olmanızın kitabın isminde ve içeriğinde etkisi var mı?
Kesinlikle var. Erkek Denizinde Kadın Gemiler ismi, kitabın artık sonlarına doğru bir anda aklıma geldi; ama denizci olmasaydım bulabilir miydim bilmiyorum. Haliyle kitabın içeriğinde buna uygun bazı değişiklikler de yaptım. Yayınevine teslim ettiğim 7 aydan beri daha iyi bir isim olabilir miydi diye düşünüyorum ama bulamıyorum. O yüzden isminin heyecanını halen yaşıyorum.
- Kadını ‘denizci’ veya ‘gemi’ olarak kabul etmenizin sebebi nedir?
Erkekler, asırlardır “Kadın deniz gibidir” derler. Denizin değişken yapısına vurgudur o laf; ama oysa durum tam tersidir. Denizciler, çok iyi bilir ki kuralları deniz koyar. Gemiler veya denizciler, denizin koyduğu kurallara uyum sağlamak ve saygı göstermek zorundadır. Denize baş kaldırırsanız, çok fena bir ders verip kimin patron olduğunu gösterir. İşte bu açıdan bakınca, kitapta da hayatın tüm kurallarını koyan erkeklerin deniz gibi olduğunu, bu kurallara boyun eğmesi gereken gemi ya da denizcilerin de kadınlar olduğunu söylüyorum. Hem bütün kuralları koy, hem içi boş bir söz uydur ve onun üzerinden kadınlara hücum et. Bilim de bize gösterdi ki kadınlar aynı anda birkaç işe yoğunlaşabiliyor. Artık bu görkemli yapıya saygı göstermek gerekmiyor mu?
- “Denizde kadın uğursuzluktur” denilir bir de, nereden çıkmış bu sözler?
Hepsi safsatadan ibaret… Kitapta detayları ile anlatıyorum ama kısaca bahsedeyim. Kadın uğursuzluk getirmiyor; olay, erkeklerin insan olduklarını unutmalarından kaynaklanıyor. Yüzlerce yıl önce denizcilik zor, ağır ve pis bir iş. Aylarca denizde kim gidecek? Tüm gemiler erkek dolu. Eh, siz gözü ve beyni aç yüzlerce erkeğin içine bir kadın bırakırsanız ne olması beklenebilir ki? Tabii ki kavga, gürültü, cinayet çıkacak.
14 KADIN DENİZCİ İLE RÖPORTAJ
- Kitapta ‘Söz Kadınlarda’ kısmında, 14 kadın ile de röportaj yapmışsınız. Ortak özellikleri var mı?
Bu kadınların ortak özellikleri denizci olmaları. Kitap madem denizden bir soruyla başladı, denizci kadınlarla da noktayı koysun istedim. Hepsinin denizde belirli bir deneyimi var. Yani, eskinin ‘en erkek’ dünyasında bugün varlıklarını sürdürmüş, dümene geçmiş, kendi rotalarını belirlemiş kadınlar. Denizci bakış açısıyla kadın ve erkek ilişkilerini irdelemelerini, bu konudaki düşüncelerini aktarmalarını rica etmiştim; sağ olsunlar beni kırmadılar, tüm açıklığıyla hislerini aktardılar. Zuhal Atasoy, Oda Boro, Kısmet Deniz, Hale Dere, Dilek Ergül, Ceyda Güleçyüz, Nilgün Sangar Gündüz, Claude Leon Günşiray, Neşe Hasipek, Elizabeth Marshall, Banu Öney, Melike Pirinçcioğlu, Çiğdem Tepecik ve Selma Uca’ya bir kez daha şükranlarımı sunmak isterim.
- Kadın denizcilerin artması için en çok neye ihtiyaç var?
Sadece teknelerde değil, her alanda kadınların daha çok olması şart. Kadınların el attığı her işin daha titiz, daha güzel, daha zengin olduğunu biliyorum. Bu inanç değil, bilgi. “Kadın eli değmesi” diye bir şey var ya, o işte. Örneğin siyasette daha çok kadın olsa dünya daha güzel bir yer olur. Bir varsayım ama eminim bundan. Yahu çıldırmamak işten değil, ‘kadın kotası’ ne demek? Kimin haddinedir dünya nüfusunun yarısına kota koymak? Ama bugünkü gidişe bakılırsa kadınlar çok uzak olmayan bir gelecekte her yerde daha çok olacak. Bakın mesela tüm kurslarda, gezilerde, vs. yararlı uğraşlarda hep kadınlar var. Erkeklerin direnci bir yere kadar devam edebilir, sonra bitecek.
HAYAT DERSİNİ DENİZDE ALDIM
- Uzun süredir içinde olduğunuz denizcilik hayatınızda sizi etkileyen bir anınız varsa dinlemek isteriz?
Hürriyet Bursa’daki köşemde de yazdığım bir anım vardır, hayatımın dönüm noktalarından biridir. Yelkeni öğrenirken babamla birlikte çıktığımız ilk ya da ikinci seferdi sanırım. Bundan 35 yıl öncesinden söz ediyorum. Hava çok sertti ve küçük teknemiz alabora oldu. Çok korkmuştum. Babam, “İstersen seni şimdi karaya çıkartabilirim; ama bil ki şimdi karaya çıkarsan bir daha bu işi yapamazsın” demişti. Ben, devam etmeyi tercih ettim ve o gün bugündür devam ediyorum. Bu aslında bir denizcilik değil hayat dersi. Hayatta pek çok fırtınayla karşılaşıyor insan. Ya pes eder çekilirsiniz ya da tekneyi doğrultur, yola devam edersiniz. Ben o günden sonra, herkes gibi pek çok fırtınayla karşılaştım ama hiçbirinde pes etmedim.
YOKKEN YAŞAMAK ÇOK ZOR
- Kızınızın adı da Deniz, var mı onun için de söylemek istediğiniz bir şey?
Her ana ve baba gibi bizim de en büyük arzumuz, kızımızın mutlu yaşaması. Kitapta savunduğum ilkeleri ona zaten anlatıyoruz hep. Kimse kimsenin sahibi değildir ilkesi çok önemli. Kendi hayatını kurduğunda mutlu olmak için bu ilkenin iki taraf tarafından da benimsenmiş olması şart. Aksi halde bir taraf var, diğeri yok olur. Yokken yaşamak çok zor. Milyonlarca kadının çok iyi bildiği bir yaşam tarzı bu; ama bizi yeni nesiller çekip çıkartacak bu çukurdan. Yavaş da olsa çıkacağız sanırım. Bütün çocuklar gibi kızım da dünyaya biz çağırdığımız için geldi. Madem biz çağırdık, onu en iyi şekilde ağırlamak da görevimiz. Umarım kızım, ‘kota’ lafının gerçekten saçma bulunmaya başladığı zamanları görür.
Paylaş