Her hafta çocuğa bir isim takar oldum ama kendime hakim olamıyorum. Bizim sinsi tilki Rüzgar, abuk sabuk şeylerden korkar olunca ismi Korkak Kedi oldu. “Tırsma oğlum” diyorum “uuuuu” deyip korkuyla kafasını göğsüme gömüyor
Bütün çocuklar gibi, o da gözümün taa içine baka baka yapma dediğim şeyleri yapıyor, sonra da sinsi sinsi gülüyor ya, bu yüzden bizimkine ‘sinsi tilki’ demeye başladık üç-dört ay önce. “Tamam suyu kendin içebilirsin ama lütfen göğsüne dökme” deyip bardağı eline veriyorum mesela, üç yudum aldıktan sonra gözlerini devire devire, bile isteye suyun geri kalanını tişörtünün yakasından içeri boşaltıyor. “Yemek sadece ağzımızla yenir Rüzgar” diyorum, ekmekleri kıvırıp kıvırıp burnunun içine sokuyor. Su tabancasıyla nişan aldığı zaman ananesini de dedesini de tam gözbebeklerinden vuruyor. Tabii ayaklara sıkıyoruz dediğimiz için! Sonra her altını açtığımda, inat olsun diye üstüme işemesi meselesi var bir de. Çişi olmadığı zamanlarda bile üç damla yapabilmek için nasıl kasıyor kendini bir bilseniz, kıpkırmızı kesiliyor. Daha iki yaşında ama bizi düpedüz kandırmaya çalışıyor. Plan yapıyor, dikkatimizi başka yöne çekiyor, ne yapıyor ediyor bildiğini okuyor. Ve bu yüzden ev halkı sık sık birbirine “Bu çocuk gerçekten tilki, hem de en sinsisinden” diyor. Ama bir ay önce, bizim gözükara tilkiye bir şey oldu. Korkmaya başladı. Neden mi? Evde uçan sinekten, patlayan havai fişekten, çim biçme motorunun sesinden, ezandan, helikopterden, matkap sesinden ya da öksüren birinden... Ortaköy Meydanı’nda ilk yüksek ezan sesini duyduğu gün yaşadığı paniği anlatamam. Havai fişek gürültüsü yüzünden nasıl bir ağlama krizine girdiğini de... Zor sakinleştirdim, ağlayacak bir şey olmadığını anlatana kadar anam ağladı. “Hıı, hıı, hıı” diyor, o küçük omuzlarını kaldırıp “uuuuu” diye bağırıyordu. Hala öyle... Her gece “bum-bum, bum-bum” diyor, yani bu gece de havai fişek patlayacak mı diye soruyor. “Olabilir” diyorum, omuzlar otomatikman “uuuuu” diye kalkıyor. “Bitti” diyorum biraz rahatlıyor ama bu sefer ya birazdan tekrar havai fişek gösterisi başlarsa diye benim içim “uuuuu” oluyor.
KORKUNUN ÜZERİNE GİDİN
Bakın konunun uzmanı Memorial Şişli Hastanesi’nda pedagog Dr. Melda Alantar ne diyor: “Bazı uzmanlar her ne kadar korku öğrenilen bir davranıştır dese de, yeni doğan bebekler bile bir şeylerden korkar. Gelişimsel dönemlerine bağlı olarak bazı korkular geliştirirler. Bebek önce yüksek sesten korkar mesela. Sonra yabancı yüz ve parlak ışık onu ürkütür. Bir yaş ve civarında gece ve karanlık korkusu başlayabilir. Okul öncesi dönemde 3-6 yaş arasında izlediği çizgi filmlerden, okuduğu kitaplardan, oynadığı video oyunlarından bazı korkular çıkarır kendine. Oynarken, izlerken, okurken iyidir ama bir süre sonra kahramanlar rahatsız edebilir. Altı yaş ve civarında yakınlarını kaybetme korkusu baskındır. Bütün korkuların çözümü aşağı yukarı aynı aslında. Çocuğunuzun neden korktuğunu iyice tespit etmelisiniz. Korkunun kaynağını anlamaya çalışmalı ve ortada korkulacak bir şey olmadığını sabırla anlatmalısınız. Gök gürültüsünden mi korkuyor mesela, bulutların çarpıştığını bu yüzden böyle bir ses çıktığını söyleyebilirsiniz. Ezanın insanları namaza, birliğe çağırdığını aktarmalı, gerekirse camiye götürüp onu müezzinle tanıştırmalısınız. Önemli olan çocuğu korkusuyla yüzleştirmek. Korkusuyla baş etmesine yardımcı olmak. Arındırmak. Bunun için aynı şeyleri 100 kere anlatmanız gerekebilir. Ama korkunun temizlenmesi açısından bu konuşmalar çok önemli. Temizlemek şart. Çünkü unutmayın bir üst basamakta çocuğunuzu yeni korkular bekliyor. Onlarla baş etmeye çalışırken bir de yanında eski korkuları olmasın mümkünse...” Öğrendiklerim ışığında ne yaptığımı da söyleyeyim kısaca. Hemen babamı arayıp, “Sakın bir daha Rüzgar’a ‘havai fişek atan abileri döverim’ deme, çok yanlışmış” dedim. Sonra Rüzgar’a güzel bir havai fişek masalı anlattım. “Özel günlerde atılır, patlatmak için küçük kayıklarla denizin orta yerine gidilir” falan... Ertesi gün Radikal gazetesinde İstanbul Valisi Hüseyin Mutlu’nun açıklamasını görünce çok mutlu oldum. Mutlu “Seyretmesi güzel ama çocuklar savaş oluyor sanıyor. Gürültüsüz olan havai fişekleri sadece özel günlerde kullanmak gerekiyor. Bir planımız var. Havai fişek açılımı olacak” demiş. Hasretle bekliyoruz.
Feryal Gülman ve Arzu Sabancı gardıroplarını Toçev için açtı
Ünlü isimler gardıroplarının kapılarını okuma istekli çocuklar için açıyor. “Bana Gardırobunu Aç” projesi, 1 Ağustos’ta, Arzu Sabancı ve Feryal Gülman’ın bağışladığı Alexander McQueen, Alberta Ferretti, Gucci, Roberto Cavalli, Yves Saint Laurent ve Christian Dior markalı gece elbiselerinin kiralamaya açılmasıyla başlıyor. Yaz gecelerinin yoğun düğün ve davet trafiğinde Etiler’deki Secret Wardrobe’a gelerek, Feryal Gülman ve Arzu Sabancı’nın elbiselerini 30 Eylül’e kadar üç günlüğüne ödünç alabilir, stilinizi ortaya koyabilirsiniz. Elbiselerin üç günlük kiralama fiyatı KDV ve profesyonel kuru temizleme ücreti dâhil 200 lira olarak belirlendi. Tüm gelirinin TOÇEV’e (Tüvana Okuma İstekli Çocuk Eğitim Vakfı) aktarıldığı ‘Bana Gardırobunu Aç’ projesi, iki aylık ilk etabın ardından yine ünlü isimlerle 31 Aralık 2011’e kadar devam edecek. Sene sonunda bu kez de elbiseler satışa sunulacak ve projeden elde edilen tüm gelir okuma istekli çocukların kışlık bot ve mont ihtiyacı için kullanılacak.