En yakın arkadaşımın oğlu oldu. Ama ne oğlan! Tam bir kahraman. İsmi Tibet. Anne rahmine düştüğünde tam üç kardeşi vardı. Doğduğundaysa yalnızdı
O benim en eski ve en yakın arkadaşım. Ortaokulun ilk gününden beri benimle... Hayatım boyunca yokluğunu bir an olsun hissetmedim. Binlerce kilometre uzağımda olsa da, aylarca sesini hiç duymasam da, beni hiç tek bırakmadı. Bırakmazdı. Benden altı ay önce evlenmişti. Çocuk için hiç acele etmediler. Zamana bıraktılar. Sonra baktılar o zaman akıp gidiyor, bir şeyler yapmak lazım diye düşündüler, yaptılar. Mikro enjeksiyon yöntemiyle hamile kaldı. Hemen de tuttu. Aşılama olduktan iki hafta sonra, “Hamileyim” diye aradı. Rüzgar daha altı aylık ya vardı ya yoktu. Havalara uçtuk tabii... Ne bilelim başımıza gelecekleri! Bir-iki hafta sonra ilk kontrol sırasında Mine, karnındaki bebeğin bir değil üç tane olduğunu öğrendi. Bir hafta sonra yoğun kanamayla doktora gittiğinde “Biri düşmüş ikisi kalmış” cevabını aldı. Bir hafta sonra ikinci bir kanama olunca yüreği ağzına geldi. Yoksa bir düşük daha mı yapıyordu? Doktorunu aradı bulamadı, evine en yakın bir üniversite hastanesinde ilk kez karşılaştığı bir jinekolog, muayene sonrası ona hayatı boyunca unutmayacağı bir cümle kurdu: “Kanamanız normal çünkü şu an içinizde atan üç kalp var! Hormonlarınız yetersiz kalıyor.” Nasıl olabiliyordu bu? Ama daha bir hafta önce doktoru bir düşük yaptığını söylemişti. Yani aslında dördüz hamilesi miydi? Neeeeeeeeeeeeee!!!!!! Şok, şok, şok!!!
ACI GERÇEKLER TOKAT GİBİYDİ
Böyle bir habere sevinilir mi, sevinilmez mi? Biz önce sevindik sonra üzüldük, çünkü doktorların söylediği acı gerçekler tokat gibi yüzümüze çarptı. Her şeyden önce Mine’nin kalp kapakçığındaki problemden dolayı bırakın üçüz, ikiz bebek bile taşıması çok riskliydi. İkincisi böyle bir problem olmasa bile üçüz bebeklerin hepsinin sağlıklı olarak dünyaya gelebilme olasılığı yüzde otuzlardaydı. Büyük olasılıkla doğum daha altı ay dolmadan gerçekleşecek ve bebekler yoğun bakımda yaşam mücadelesi vereceklerdi. Bu arada tiroid hormonları çoğul gebelikten dolayı daha fazla çalışıp tüm dengesini bozmuştu. Peki çözüm neydi? Henüz cenine dönüşmemiş embriyoların kalbi redüksiyon yöntemiyle anne karnında durdurulacaktı. Redüksiyon işlemi çok kolay gözükse de mutlaka bu konuda uzmanlaşmış bir doktorun yapması gerekliydi. Tüm dünyada olduğu gibi İstanbul’da da çoğunlukla bu işi yapan uzman doktorlar vardı. Hep birlikte onlardan birine gittik. Doktor Bey bize önce işlemin ne olduğunu ve risklerini anlattı. Kalbi durdurulacak bebeği neye göre seçtiğinden bahsetti. İçlerinden en sağlıklı olanı bırakmaya çalıştığını söyledi. Onun işi kahraman bebeği seçmekti.
KALBİ DURANLARA NE OLDU
Bu noktada hepimiz aynı şeyi merak ettik: Peki kalbi duran embriyolara ne oluyordu? Şu cevabı aldık: “Vücut doğal bir seleksiyonla onu eritiyor ya da doğum anında vücuttan atılıyor. Ama doğuma kadar orada dursalar bile bebeğin sağlığını hiç etkilemiyorlar.” Sonra her şey olması gerektiği rutinde yapıldı. Geriye bir tek kalp atışı ve embriyo kaldı. Onun da tutup tutmayacağı kesin değildi. Her şeyin yolunda gittiğine emin olabilmek için en az iki üç hafta beklemek gerekiyordu. Ve çok şükür her şey yolunda gitti. Mine üç hafta sonra gönül rahatlığıyla “Ben hamileyim” diyebildi ve bebeğine kavuşacağı günü beklemeye başladı. Hamileliğinin 39. haftasında normal ve çok rahat bir doğumla kavuştu oğluna... Orta Asya’da Tibet halkının anavatanı bölgeyi ona isim olarak verdi: Tibet. Tibet ortalama 4.900 metrelik yükseltisiyle ‘Dünyanın Çatısı’ diye tanınıyor biliyorsunuz. Birleştirici ve toparlayıcı bir güce sahip. Bizim minik de öyle, inanın. Annesinin karnında olduğu süre boyunca bizi pozitif düşünme konusunda birleştirdi, toparladı. Mutlu sonlara inancımızı pekiştirdi. Ama bu noktada annesinin hakkını teslim etmem lazım. Mine bu hikayenin hiçbir noktasında ayılıp bayılmadı, depresyona girmedi, durumu bir trajediye çevirmedi, kendini mağdur ve zavallı ilan etmedi. Aksine hep sağlam durdu, aile büyüklerini teselli etti, her şeyin iyi olacağına inandı. Zaten benim tanıdığım en güçlü kadındı. Tacını kimselere kaptırmadı.