Paylaş
Annelikle ilgili blog yazan iki blogger’ın Blogcuanne Elif Doğan ve Çalışan Gebe Simge Alhan’ın hazırladığı Emzirme Reformunun ne kadar ilerlediği malum. Ciddi bir ivme kazandı. 16 aydır düzenlediği etkinlikleriyle, yetiştirdiği gönüllü emzirme rehberleriyle, internet üzerinden yaptığı bilgi ve tecrübe paylaşımlarıyla anne sütü ve emzirme denilince akla gelen ilk oluşum olmayı başardı.
Emzirme Reformu gönüllüleri bu süreçte şunu fark etti. Emzirme konusu annelerin toplumsal hayatta yaşadıkları sorunların sadece bir kısmını oluşturuyor. Emzirme dönemi bittikten sonra da sıkıntılar azalmıyor; nitekim birçok çalışan anne hasta olan çocuğuna bakmak için işe gelemediği zamanlarda sorun yaşıyor. Çocuk mu kariyer mi çatışması hiç bitmiyor, kadın çoğu zaman bir tercih yapmak durumunda bırakılıyor...
Sonra doğum konusu da var. Özel hastanelerdeki sezaryen oranlarının yüzde 80’i bulduğu günümüz Türkiye’sinde birçok kadın doğumla ilgili tercihlerini istediği yönde kullanamıyor. Doğuma hazırlık konusunda yeterince bilgilendi-rilmiyor; doğum sonrası dönemeyse hazırlıksız giriyor.
Blogcu anne tüm bu bilgileri veriyor ve ekliyor: “Emzirme Reformu’nu ortaya çıkardığımız günden bu yana edindiğimiz bilgi ve tecrübeler ışığında, sağlıklı nesiller yetiştirmenin yolunun mutlu annelerden geçtiğini, bunun için de ‘Anne Dostu Toplum’a erişmemiz gerektiğini fark ettik. Bu sebeple Emzirme Reformu gönüllüleri olarak hareketimizi bir ‘Anne Dostu Toplum Platformu’na dönüştürmeyi hedefliyoruz.”
Anne Dostu Toplum... Ne kadar yerinde bir tanım, ne kadar güzel bir isim değil mi? Şu anda bir manifesto hazırlanıyor. Herkes anne dostu toplumdan ne anladığını yazıp, blogcu anne Elif Doğan’a gönderiyor. Manifesto tamamlandıktan sonra platform, anne dostu kurum, kuruluş, şirket ve kişileri ödüllendirmeyi de planlıyor.
Anne Dostu Toplum deyince benim aklıma her şeyden önce empati geliyor. Anne olmayanın olanla kuracağı empati. Çünkü kurmadıkları zaman çok ama çok tuhaf olaylar yaşanıyor. Şahit olduğum şeyler sayesinde kanım doluyor. Bu insanlar vicdanlarını nasıl bu kadar yitirdiler diye söylenip duruyorum.
Uçakta bebeği ağladığı için sözlü tacize uğrayan anneler var. Bozuk kaldırımlardan bebek arabasıyla yürümek için ecel terleri döken, caddeye çıktığı anda da gerçekten ölümle burun buruna gelen anneler... Restoranda çocuğu şekerlerle oynadı ya da suyu döktü diye garson tarafından kovulmaktan beter edilen anneler... Bir de anne olmayan kadınların hışmına uğrayan anneler var ki işte o en fenası.
ARKADAŞININ ÇOCUĞUNA ENGİNAR VERMEMEK
Bu konuda beni en hayrete düşüren hikaye arkadaşım Evrim Sümer’in başına geldi. Evrim yaşadıklarını geçen ay Radikal’deki köşesinde de yazmıştı: “Dostlarımıza yemeğe davetliydik. Leyla aç olduğu için ben hemen mutfağa daldım. Enginarı görünce çok sevindim, çünkü Leyla bayılıyor, yemesi garanti. Enginar tenceresine seğirttim, akabinde tartışma başladı...
Bir tane alabilir miyim?
- Hayır. Misafir sayısı kadar var.
Leyla’ya yok mu? O insan değil mi?
- Hayır yok.
E kendiminkini veririm o zaman Leyla’ya. Alabilir miyim artık şunu lütfen?
- Hayır alamazsın! Benim misafir-lerim var ve bunları böyle güzel servis etmek istiyorum. Senin çocuğun için enginarlarımın düzenini bozamam. Aç getirmeseydin...
O an bir kere daha anladım ki, çocuğu olmayan empatiden yoksun. Sanırsın daha kesilmemiş düğün pastasının üzerindeki süsü istedim. Sinirlendiğim için ne terbiyesizliğim kaldı ne de küstahlığım. Sinirlendim, kırıldım, iki gün sinirimden gizli gizli ağladım. Ama bu geri döndürülemez bir küsme. Siz siz olun, en yakın dostlarınızdan biri de olsa, arkadaşlığınızı çocuğu, hele bir tanecik enginar üzerinden sınamayın.”
Bu hikâyeyi dinlediğim ilk günden beri her kim nerede enginar dese aklıma o kadın geliyor. Kulaklarım uğuldamaya, gözüm seğirmeye falan başlıyor. Peki siz, bir buçuk yaşında dünyalar güzeli bir çocuktan bir enginarı esirgeyen zihniyeti anlayabildiniz mi? Anne dostu bir toplum olabilmemiz için ne kadar çok yol gitmemiz gerekiyor, hesaplayabildiniz mi?
Paylaş