Paylaş
Söz konusu Kip Anderson olunca konunun en sonunda et yemenin zararlarına ve veganlığa bağlanacağı belli olsa da filmi izlediğinizde her türlü hayvansal gıdayı acilen buzdolabınızdan ve hayatınızdan atıp kurtulmak istiyorsunuz.
Cowspiracy'den çok etkilenmiş biri olarak, normal koşullarda izlemenizi tavsiye ederdim. Ancak geçtiğimiz günlerde Vice'ın sağlık içerikleri bölümü Tonic'te okuduğum bir yazı, beni ciddi şüphelere sürükledi.
"The Big Fat Surprise: Why Butter, Meat and Cheese Belong in a Healthy Diet" (Büyük Yağ Sürprizi: Neden Sağlıklı bir Diyette Tereyağı, Et ve Peynir Bulunmalıdır) isimli kitabın yazarı, gazeteci Nina Teicholz, What the Health'te öne sürülen sağlıkla ilgili 37 iddiayı tek tek araştırdığını, bunların neredeyse hiçbirinin geçerli bilimsel temeller üzerinde oturmadığını belirtiyordu.
Söz konusu kitabı yazdığı için böyle bir filme tarafsız yaklaşmasının mümkün olmadığını belirten Teicholz'a göre, filmde öne sürülen iddiaların önemli bir kısmı epidemiyolojik araştırmaları temel alıyor. Bu sorunlu bir yaklaşım çünkü bu tür araştırmalar iki olgu arasındaki bağlantıları ortaya koyabilse de, bir olayın bir diğerinin gerekçesi olduğunu kanıtlayamıyor. Dolayısıyla epidemiyolojik çalışmalar ancak hipotezler üretmeye yarıyor, kanunlar üretmeye değil.
Teicholz, filmde kullanılan ikinci kaynağın klinik deneylerin sonuçları, üçüncüsünün yetersiz örneklem sayısı vb. sebeplerle kesinliği olmayan araştırma sonuçları, sonuncusunun ise gazete dergi makaleleri ve blog yazıları gibi bilimsel/tarafsız olmayan metinler olduğunu belirtiyor. Bütün bunları alt alta dizerek şöyle bir tablo çıkarmış ortaya:
Tabloda yeşil olan sağlam kaynak, sarı olanlar yarı güvenilir, kırmızı olanlar ise güvenilmez olanlar.
Buna göre, filmdeki iddiaları desteklemek için 85 adet belge kullanılmış. Bunlardan sadece 1 tanesi iddiaları tam anlamıyla desteklerken, 2 tanesi zayıf dayanaklar. Geri kalan 82 tane ise What the Health'te ortaya atılan sağlıkla ilgili iddialarını desteklemeyen belgeler. Orana vurduğunuzda toplam belge sayısının yüzde 96'sı demek oluyor bu. Hatta iddianın tam tersini gösteren araştırma sonuçları olduğunu bile belirtiyor Teicholz. Eyvah ki ne eyvah! Kaldık mı yine iki arada bir derede?
Ne yazık ki birçoğumuz gazetelerde, internette okuduğumuza, izlediğimize kolayca inanma eğilimi içindeyiz. Dahası çoğumuzun Nina Teicholz gibi söz konusu kaynaklara birinci elden ulaşma, böyle sağlığımızla ilgili iddiaların sağlamasını yapma şansı da yok. Olsa bile, bilimsel araştırmaların sonuçlarının büyük sermaye sahipleri tarafından nasıl manipüle edilebildiğini de daha önce defalarca gördük. (Şekerin 60'larda "bilim" tarafından nasıl aklandığını daha önce yazmıştım.)
Peki ne yapacağız? Kime güveneceğiz? Benim tavsiyem hiç kimsenin söylediğine körü körüne inanmamak. A'yı da, onun tam zıttı olan B'yi de aynı şüpheci gözlükle okuyup izlediğinizde dünya daha kolay bir yer olmuyor, insanın içi hiçbir zaman tam rahat etmiyor elbette ama en azından üzerinize düşeni yapmanın verdiği bir huzur oluyor. Benden söylemesi...
Not: Bu dediklerimi de o şüpheci gözlükle okuyabilirsiniz tabii! :)
Paylaş