Paylaş
Dediğim gibi bu işlere biraz olsun meraklıysanız, sağlıklı yaşam/sağlıklı beslenme hareketlerinin başlıca kanalının Instagram olduğunu da bilirsiniz. Türkiye'de de dünyada da yüzlerce Instagram kullanıcısı ve blogger, takipçilerine yeme içme, egzersiz vs. tavsiyeleri veriyor sürekli. Guardian'daki yazıda hikayesi anlatılanlardan biri de böyle bir kadın; bu işlerin meraklılarının The Blonde Vegan olarak tanıdığı Jordan Younger. Olaylar 2014 yılında yaşanıyor. O dönem 23 yaşında olan Jordan, New York'ta yaşıyor ve "glütensiz, şekersiz, yağsız, tahılsız, baklagilsiz, bitki temelli çiğ vegan beslenme" modelini benimsiyor. Bu modeli #eatclean (temiz ye) etiketiyle Instagram'daki 70 bin kullanıcısıyla düzenli olarak paylaşıyor. Hatta herhangi bir beslenme uzmanlığı olmamasına karşın, hazırladığı 5 günlük detoks programı, tanesi 25 dolardan 40 bin adet satılıyor.
Hayat böyle tatlı tatlı devam ederken Jordan'ın saçları tutam tutam dökülmeye başlıyor ve bu vesileyle anlaşılıyor ki genç kadın aslında sağlıklı filan beslenmiyor. Bilakis "ortoreksiya nervoza" denilen ve sadece saf yiyecekleri yeme takıntısı olarak özetlenebilecek bir yeme bozukluğu yaşıyor. Regl döngüsü duran, kendisine yeme izni verdiği tek karbonhidratlar olan havuç ve tatlı patates yüzünden ten rengi turuncuya dönen Jordan, terapiyle bu durumu atlatıyor. Beslenme biçimini değiştirip balık yemeye başlıyor. Ancak bu kez de bambaşka bir açmazla karşı karşıya kalıyor: Blonde Vegan'ın balık yediğini insanlar öğrenince ne olacak?
Takipçilerine bu durumu açıklamak için bir blog yazısı yazıyor ve tam olarak korktuğu başına geliyor: Jordan'ın detoks programlarını ve sitesi üzerinden sattığı bazı ürünleri satın alanlar paralarını geri istemeye başlıyor, binlerce kişi hesaplarını takip etmeyi bırakıyor ve hatta kendisini "gerçekten temiz beslenmeyen şişko yağ deposu" olarak tanımlayan öfkeli mesajlar gelen kutusunu dolduruyor.
"BU ARTIK BİR BESLENME DEĞİL İNANÇ BİÇİMİ"
Guardian'daki yazının ana fikri, bu olaydan da hareketle, şu: Temiz beslenme bir süredir farklı şekillerde hayatımızda (glutensiz, vegan, çiğ, ketojenik vb.) fakat bu artık sadece bir beslenme biçimi olmanın ötesine geçti. Temiz beslenme bir inanç sistemine dönüştü. Çünkü insanlar artık yediklerinin sağlık üzerindeki etkisinden öte bazı şeylerin "saf olmadığına" (yazar dini bağlamda da sık sık karşılaşılan "impure" kelimesini kullanıyor) inanmaya ve bu yiyeceklerden körü körüne uzak durmaya başladı.
Yazıda, ünlü televizyon aşçısı Nigella Lawson'dan 'Kızgın Şef' olarak bilinen Anthony Warner'a birçok anekdot da anlatıldıktan sonra, medyada temiz beslenmeye karşı son dönemde negatif bir tavır olduğunun altı çiziliyor ve bunun zamanında temiz beslenme savunucusu olan birçok sosyal medya ünlüsünü markalarını yeniden şekillendirmeye yönlendirdiği belirtiliyor.
Örneğin en başta bahsettiğimiz "Blonde Vegan" artık "Balanced Blonde" olarak tanınıyor. Yani sarışın veganlıktan dengeli sarışınlığa evrilmiş Jordan.
Jordan artık bunları yiyor: Paleo protein pancake'ler, eriyen şekersiz çikolatalar, otlu tereyağı ve kolajen kahvesi (Fotoğraf: Instagram/thebalancedblonde)
"Peki bütün bu tartışmalara rağmen temiz yeme hareketi neden hâlâ ortadan kaybolmuş değil?" diye sorarsanız onun sebebi de gıda endüstrisinin özellikle gelişmiş dünyada milyonlarca insan için haklı olarak bir korku öğesi haline gelmiş olması.
Gıda endüstrisi, insanlara zararlı maddelerle dolu ürünler sunma konusunda uçlara çekildikçe, buna tepki de uçlarda oluyor ve dolayısıyla "Glütensiz, şekersiz, yağsız, vegan ve çiğ besleniyorum" deme noktasına geliyoruz. Öte yandan bilim dünyasının her seferinde farklı bir besin grubunu (yağlar, karbonhidratlar, şekerler...) kötü çocuk ilan etmesi de işimizi kolaylaştırmıyor. Dahası glütensiz beslenmenin, şekeri tamamen kesmenin, bol bol yağ yemenin faydalarını gördüğünü söyleyen insanların sayısı arttıkça da bu dalga büyümeye devam ediyor.
Yazıda bunların dışında çoook ama çok fazla detay var ama ben sıkıcı olmamak adına daha fazla uzatmayacağım. Merak edenler buradan ulaşabilir.
Benim bunca okuduğumdan ne çıkardığımı soracak olursanız, hiçbir şeyi fazla abartmamak en güzeli sanki. Yine ne yediğimizi bilelim tabii, önümüze geleni sormadan, sorgulamadan yalayıp yutmak da pek hayırlı bir şey değil ancak bunun alternatifi de diğer uca savrulup kendimizi hasta etmek, ortoreksiyaya kapılmak filan olmasın. Özetle mart ayındaki bir yazının sonunda da dediğim üzere "itidal über alles".
Not: Bundan sonra çarşamba günleri görüşeceğiz. İlgililerin bilgisine :)
Paylaş