Paylaş
Türkiye’nin dış politikasını belirlerken temel dinamiklerini ve değişen stratejilerini Hürriyet’e anlatan Usluer, özetle şunları söyledi:
ABD İLE RUSYA ARASINDA SEÇİM YAPMAK ZORUNDA DEĞİLİZ
“Türkiye, özellikle son 10-15 yılda, artık kendisini doğu ile batı arasında; ABD ile Rusya arasında ile seçim yapmak zorunda hissetmeyen bir ülkedir. Türkiye dış politikaya artık soğuk savaş kodlarıyla, doğu-batı bloklaşmaları üzerinden bakmıyor. Dış politika seçeneklerini çoğaltmıştır. Dış politikamızdaki Afrika ve Latin Amerika açılımları da bu çeşitlendirmenin ve geniş vizyonun örnekleridir. Rusya 2014 yılında Suriye’ye girdi, yerleşti ve bu krizin çok belirleyici bir aktörü oldu. Rusya’yı bu denkleme dahil etmeden Suriye krizini çözmeyi tahayyül bile edemezsiniz. Aynı şekilde İran, savaşın başından bu yana adanmış şekilde rejimin arkasında durdu hem de kendi milis güçleriyle savaşın belirleyici bir gücü oldu.
TÜRKİYE, İRAN-RUSYA VE BATI ARASINDA KÖPRÜ
Batı açısından da Türkiye’nin Rusya ve İran’la kurmuş olduğu diyalog bir değerdir. Çünkü aynı diyaloğu kendileri kurma şansına sahip değil ama diğer taraftan bunun ne kadar önemli olduğunun farkındalar. Suriye krizini onlarsız çözülemeyeceğinin farkındalar. Aslında Türkiye bu ülkelerle batı arasında bir köprü görevi görmektedir.
(Rusya, Türkiye’yi NATO’dan uzaklaştırıyor iddiaları) Herhangi bir ülkenin Türkiye’nin dış politikası üzerinde yönlendirici bir rol oynaması söz konusu değil. Türkiye’nin NATO ittifakının çok önemli bir üyesi olduğunu, bunun her iki taraf için de vazgeçilmez bir ortaklık olduğunu biliyoruz. Bizim Rusya’yla ilişkilerimiz veya Suriye krizi içerisinde çok daha yakın bir resim veriyor olmamız kesinlikle Batı’da kurduğumuz ittifaklardan vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor. Rusya ile ticaret ve ekonomik ilişkileri önceleyen, diğer stratejik konularda da ortak bir çözüm yolu bulmaya çalışan rasyonel bir ilişki şekli var.
TÜRKİYE GÜÇLÜ AKTÖR
Türkiye, Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarıyla birlikte hem sahada hem masada çok güçlü bir aktöre dönüşmüştür. Bu operasyonlardan sonra Türkiye’nin siyasi çözüm sürecinde elinin daha güçlü olduğuna inanıyorum. Türkiye’nin Afrin’e düzenlediği operasyondan sonra şimdi burada ortaya çıkan modele bakmalı. Afrin merkezde, 11’i Kürt, 8’i Arap, biri Türkmen üyeden oluşan 20 üyeli bir yerel meclis oluşturuldu. Bu yapı oluşturulurken Afrinli olmak, oradaki nüfus yoğunluğu temsili, terör örgütleriyle bir ilişkilerinin olmaması, şehrin demografisinin korunması prensipleri esas alındı.
Aynı şekilde Cinderes’te 15 üyeli bir yerel meclis oluşturuldu. Türkmen yok, 11 Kürt, dört Arap’tan oluşuyor. Şehrin güvenliği için yerel insanlardan oluşan bir polis gücü de oluşturuldu. Bu operasyon sırasında şehirden çıkan gruplar içerisinden 100 bin kişi Afrin’e döndü. Daha fazla insanın da dönmesini bekliyoruz.
BÖLÜCÜ ÖRGÜTLERİN YERİ YOK
Kürtlerin yeni kurulacak düzende de temsil hakları olmalı, tüm demokratik vatandaşlık haklarını elde etmeliler. Ama önemli olan sadece Suriye değil, yaşamış oldukları tüm ülkelerde Kürtlerin artık o toprakların bir parçası, asli unsur olarak o ülkelerin genel siyasetine katkı vermeyi kendilerine esas ilke edinmeleri. Bölücü terör örgütlerinin böyle bir siyaset içerisinde yeri yoktur. Bizim bölgemiz 19. yüzyılın sonundan beri bölünmeden dolayı ağır acılar çekmektedir. Biz prensip olarak bölgenin daha fazla bölünmesine karşıyız.
FETÖ OPERASYONEL GÜCÜNÜ KAYBETTİ
19 ülkeden 83 FETÖ üyesi Türkiye’ye iletildi. Böyle bir yapının Türkiye’yi yurt dışında temsil edemeyeceğinden yola çıkarak okullarının kapatılması için ciddi bir operasyon başlamıştı. Şu ana kadar 10 ülkede 76 okul kapatıldı ve 25 ülkeyle de okulların devri ya da yeni okulların açılması için anlaşmalar imzalandı. Önemli sayıda ülke Türkiye’nin bu tutumunu anlayışla karşılıyor. Bunu anlatma noktasında en büyük sorunu ABD ile yaşıyoruz. Afrika ve Orta Asya bölgelerinde ciddi sonuçlar aldık. Ben operasyonel güçlerini kaybettiklerini düşünüyorum. Ama bu, kripto varlığı yok olmuştur anlamına gelmiyor.”
AYŞE SÖZEN USLUER KİMDİR
2001 yılından itibaren yedi yıl partinin dış ilişkiler koordinatörü olarak AK Parti’yi uluslararası camiaya anlatan Usluer, ardından Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi biriminde danışman, sonrasında da AB Bakanlığı’nda müşavir olarak görev yaptı. 2014 yılında Cumhurbaşkanlığı’ndaki görevine başlayan Usluer süreci şöyle anlatıyor:
“Bu göreve başladığımda 6 aylık bir bebeğim vardı. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu biliyordu ve bunu bir engel olarak görmedi. Ben de bütün başkanlığım boyunca hem kızımı büyüttüm hem yoğun bir şekilde çalıştım. Hatta bazen toplantılara bugün dört yaşında olan kızımla katıldım, o da toplantılara eşbaşkanlık yaptı. Sayın Cumhurbaşkanımız çalışırken kadınlara cinsiyet farkı hissettirmeden, tamamen ehliyet ve liyakata dayalı bir çalışma sistemi yürüten bir lider”.
Usluer, Cumhurbaşkanlığı Dış İlişkiler Başkanlığı’nın görev tanımını ise şöyle ifade ediyor:
“Dış politikanın stratejik önceliklerini belirlemek, bu konuları birinci olarak sayın cumhurbaşkanımıza servis etmek görüş beyan etmekle, hem yurt dışı ve hem yurt içindeki kamuoyunu Türk dış politikası konusunda bilgilendirmekle görevli.”
Paylaş