İki yıl boyunca "Fidye için kaçırdım ve kaçırdığım gün burada öldürdüm", dedi genç adam. Sarışın, güzel kızı kaçırdığı da, öldürdüğü de doğruydu.
Nitekim yargılandı ve ömür boyu hapse mahkum edildi. Ancak o gün ve orada öldürmediğinin pek çok tanığı vardı. Otopsi bulguları, kovanlar ve bir de minik örümcek.
14 ayrı dilde yayın yapan Güney Afrika SABC1 televizyonunun 10 Temmuz 2004 Pazar akşam haberleri alışılagelmiş konularla doluydu. Kalpten, beyinden ilaç yapmaya yönelik 1-2 muti cinayeti, yakalanan 3-5 hırsız, başkan yardımcısı Jacob Zuma ile ilgili yolsuzluk iddiaları gibi. Saat tam 20.00’de, Johannesburg polisinin basın toplantısı canlı olarak yayınlanmaya başladığında, dikkatler biraz olsun arttı. Yılda 2 bin cinayetin işlendiği ülkede, adam öldürmeye insanlar alışıktı da, insan kaçırılıp, karşılığında fidye istendiğine pek rastlanmazdı.
Zengin ailelerin rağbet ettiği Bond Üniversitesi’nin öğrencilerinden 22 yaşındaki, 1.70 boyunda, sarı uzun saçlı Leigh Matthews, 300 bin Rand (65 bin YTL) fidye karşılığında, kendisini Libyalı olarak tanıtan, ancak Hint aksanıyla İngilizce konuşan biri tarafından kaçırılmış, babası paranın bir bölümünü fidyeciye teslim etmişti. Gelişmelerden bilgi sahibi olduğu halde, kıza bir zarar gelmemesi için polis konuya müdahil olmamıştı. Aradan 24 saat geçmiş, kız ortaya çıkmamıştı. Polis halkın yardımını istiyordu. Bilgi verecek olana 250 bin Rand (53 bin YTL) ödenecekti.
İzleyen günlerde polis, soruşturmanın ayrıntıları ile ilgili sürekli bilgi verdi. Uzmanlar, bir kanaldan diğerine taşınarak fidyecinin olası özelliklerini tartıştı, ünlü falcı Teresa bile kızın fotoğraflarına bakarak varsayımlarda bulundu, irili ufaklı tüm gazeteler konuya yer verdi, internet siteleri kuruldu. Gazeteler, "Çocuğum kaçırılsa ne yapacağım" ya da "Fidyeciyle iletişim teknikleri" gibi kurs ilanlarıyla doldu. Bu durum günlerce sürdü. YOL KENARINDA BİR ÇIPLAK CESET
21 Temmuz 2004 Çarşamba, öğleden sonra 3.30. Johannesburg’un 35 kilometre kadar güneyindeki Walkerville kasabasının Saddler sokağında, çim biçmekte olan belediye işçisi Eliot Makhubela, iki karışı ancak bulan otların içinde, sırtüstü, boylu boyunca yatan, uzun boylu, çırılçıplak bir kadın cesedi gördü. Yüzü sağa dönüktü, sarı uzun saçları düzgün biçimde başının sol yanındaydı, sol kolu yana uzanmıştı. Eliot, daha dün buralarda çim biçiyordu. Ceset filan görmemişti. Hemen yakınlardaki lokantaya koştu. Müşteriler arasındaki bir polis memuru, arkadaşlarına haber verdi. Bulunan Leigh Matthews’tu. Halbuki Walkerville, fidyecinin kızın cep telefonunu kullanarak babasını aradığı yerlerden biriydi ve polis günlerdir burada arama yapmış, esnafla görüşmüştü.
Hızla çembere alınan olay yerinde 50 kadar polis delil aramaya başladı. İlk bulunan, 4 adet mermi kovanı oldu. Saat 19’da, etraf özel lambalarla aydınlatılmış ve incelemeler sürerken, polis basına bilgi verdi.
Konu, akşam haberlerinin ilk sırasında yer aldı. Şimdi sıra, katilin nerede, nasıl yakalanabileceğini tartışanlara gelmişti. Sosyologlar, kriminologlar, emekli polisler, üniversite hocaları birbiri ardı sıra açık oturumlara katılıyor, gazetelere beyanat veriyordu. Polis, olay yerindeki basın toplantısından sonra bir daha hiç konuşmadı. Ta, 4 Ekim 2004 günü, Donovan Samuel Moodley’i tutuklayıncaya kadar.
İPUCU OLAY YERİNDEN EDİLEN TELEFONLAR
Cesedin bulunuşundan hemen sonra, soruşturma timinin başına seri katilleri izlemekle ün yapmış dedektif Pyet Byleveld getirildi. Dedektif, fidyecinin kızı tanıdığına emindi. Bu nedenle üniversite rektörlüğünden öğrencilerin cep telefonu numaralarını aldı. Hint kökenlilere ait olanları ayıkladı (kızın babası, fidyecinin sesinden Hintli olduğunu fark etmişti) ve bunları Vodacom, MTN ve Cell C servis sağlayıcılarına vererek, hangisinin Temmuz başından bu yana kızın cesedinin bulunduğu Walkerville bölgesinden arama yaptığını ya da buradayken arandığını sordu.
Donovan Samuel Moodley, bir Vodacom müşterisiydi. Anılan yerden Jeshica Singh adına kayıtlı bir diğer telefonu defalarca aramış, yarım saati bulan görüşmeler yapmıştı. Dedektif, Donovan’ın peşine düştü. 24 yaşındaydı, bir rahibin oğluydu ve Jeshica Singh ile nişanlıydı. Kızın kaçırılmasından hemen sonra banka hesabındaki artış, motosiklet tamircisine kredi kartıyla ödediği 13 bin Rand (27 bin YTL), kuyumcu Stern’den aldığı pırlanta yüzük ve üzerine kayıtlı 9 mm’lik Taurus tabanca, onu sorguya çekmesine yetti. Dedektif Byleveld, CAS 253/7/2004 sayılı dosyayı açtığının 39. günü, Donovan’ı tutukladı. KAÇIRDIĞIM GÜN BURADA ÖLDÜRDÜM
Genç adam, gerek dedektife, gerekse savcı Zaais van Zyl’e ailesinin çok fakir olduğunu anlattı. Özel bir üniversiteye gitmekle hata etmişti. Kaçırılan bir küçük kız için fidye istenen "Kapan" adlı bir filmden (Luis Mandoki’nin yönettiği, Charlize Theron’un oynadığı, 2002 yapımı film) esinlenmiş, 9 Temmuz’da Leigh Matthews’u kaçırmıştı. Parayı almasının ardından, kızın kendisini ele vereceğinden korkarak öldürmeyi planlamış, aynı gece Saddler sokağındaki otluk yere getirmiş, soyunmasını istedikten sonra, Taurus tabancasıyla 4 kez ateş etmişti. Giysileri ve cep telefonunu, kendi üzerindeki elbiselerle birlikte yakmıştı.
Donovan, aynı öyküyü, çıkartıldığı mahkemede de anlattı. Yalan söylediğini hem dedektif, hem savcı, hem de yargıç bildikleri halde, gerçeği söyletmeleri mümkün olamadı. İfadesine dayanan yargıç Joop Labuschange, 4 Ağustos 2005 günü onu ömür boyu hapse mahkum etti.
Olay yerindeki mucize
Leigh Matthews cinayetinin en önemli delillerinden biri, küçük örümceğin ağıdır. Bulunabilmesinde hiç kuşkusuz en önemli rol, başta ölüyü ilk gören belediye işçisi olmak üzere, cesede yaklaşan 50 kadar polis memurundan hiçbirinin ona dokunmamış olmasıdır. İkincisi, bu ekipte Tshwane kriminalden biyolog Andre Massyn’in yer almasıdır. Saldırgana ait olabilecek kan, kıl, saç, sperm, tükürük ya da giysi liflerini aramakla görevli Massyn, bunlardan hiç birini bulamadı. Ancak, cesedin üzerinde hiç sinek bulunmadığını fark etti. Hava 16-17 dereceydi. Sinek olmaması garipti. Bırakın kulak, göz çukuru, burun deliklerinin içini, yaraların üzerinde bile ne bir sinek yumurtası, ne de kurtçuk vardı. Andre Massyn, bedeni araştırmaya başlayalı neredeyse bir saat olmuştu ki birden bacakların birleştiği yerde bir parlama fark etti. Dikkatle baktı. Bu bir örümcek ağıydı. Nefesini tuttu. Olay yeri fotoğrafçısını çağırdı ve onlarca kare fotoğrafını çektirdi. Sonra, ağın üzerindeki küçük örümceği bir pensle yakaladı, yavaşça kavanoza bırakıverdi.
Andre Massyn, fotoğraflarla kavanozu profesör Mervyn Mansell’e gönderdi. Pretoria Üniversitesi Zooloji ve Entomoloji Bölümü öğretim üyesi Mansell, polise adli entomoloji alanında destek veriyor, cesetler üzerinden toplanan sinek, yumurta ve kurtçuklardan yola çıkarak ölüm zamanını belirliyor, cesedin yerinin değiştirilip değiştirilmediğini saptıyordu. O bölgede ve bu mevsimde sinekler, birkaç saat içerisinde cesetlere gelir ve yumurtalarını bırakmaya başlardı. Yumurtalar da en fazla 24 saat içinde kurtçuklara dönüşürdü. Bu verilere göre, cesedin otlar arasında geçirdiği süre, bir günden uzun olamazdı. Mansell’in, örümcekler konusunda uzmanlığı yoktu. Fotoğraflarla kavanozu, Güney Afrika’nın "örümcek kadın"ı profesör Ansie Dippenaar Schoeman’a yolladı.
Dippenaar kızın bacakları arasındaki huni şeklindeki ağın fotoğraflarına ve örümceğin kendisine bakarak, Agelenidae familyasından dişi bir agelena olduğunu saptadı. Ağ, sadece birkaç saatlikti ve en önemlisi, kızın kalçalarının altında örümceğin eski ağı duruyordu. Dippenaar’a göre ceset, ağın üzerine düşerek onu bozmuş, örümcek, yaşamını sürdürebilmek için hemen yeni bir ağ örmeye başlamıştı. Dippenaar, genç kızın, Saddler sokağındaki otlara, cesedin bulunuşundan sadece birkaç saat önce düştüğüne karar verdi.
Ceset buzdolabına konmuş
Witwatersrand Üniversitesi öğretim üyesi patolog Dr. Hendrik Scholtz’a göre, ölüm nedeni ateşli silahla yaralanmaydı. Başın arkasındaki kurşun giriş deliği bitişik atış, ensedeki bir ve karnındaki iki giriş deliği ise yakın atış belirtileri gösteriyordu. Karnına isabet etmiş iki çekirdeği beden içerisinde buldu. Diğer ikisi yoktu. Irza geçme, cinsel istismar, işkence belirtisine rastlamadı. Eli, ayağı bağlanmamıştı. Başkaca darp ve cebir bulgusu yoktu. Hayvanların ve böceklerin ya da güneşin verdiği herhangi bir zarar gözlemedi. Cesedin üzerinde kan yoktu. Olay yerinde de kan yoktu. Bedende kalan kan hacmi ise 400 mililitre kadardı. 3-3.5 litre kan nereye akmıştı ?
Dikkatini çeken bir başka durum, ölü morluklarının sırt üstü yatan bir cesette bulunması gereken yerlerde olmamasıydı. Cesedin yeri, ölümden sonraki 15-20 saat içinde değiştirilmiş olmalıydı. Ayrıca, gündüzleri hava sıcaklığı 15-17 derece arasında değiştiği halde, el ve ayaklarındaki bulgular, bedenin 4 derece dolayındaki bir mekanda tutulduğunu ve parmakların soğuk bir yüzeye değdiğini gösteriyordu. Başkaca bir yerinde donma belirtilerinin bulunmaması, ayrıca hücre çeperlerinin sağlamlığı, dondurulmadığının, sadece soğutulduğunun kanıtıydı.
Cesetler, genellikle ölümü izleyen 3-8 saat içinde sertleşmeye başlar, 36. saatte sertlik kaybolur. Kızın omuzlarındaki sertlik çözülmüş, ancak bacaklarındaki sürüyordu. Eğer öldürüldükten sonra ceset hareket ettirildiyse ve bir süre buzdolabı gibi bir yerde tutulduysa, ölü sertliğine bakıp, ölüm zamanını belirlemek mümkün olamazdı. Ayrıca cesette hiç gaz oluşumu ve çürüme de gözlenmiyordu. Bu sıcaklıkta, açık havada 12 gün kalan cesedin çürümesi gerekirdi. Ceset soğukta tutulduğundan, gaz oluşumu ve çürüme engellenmişti.
Kızın sağ kürek kemiği ve sağ kalçası üzerinde izler vardı. Battaniye gibi kalınca bir kumaşa sarılmış biçimde, düzgün olmayan bir zemin üzerinde ayağından çekilerek 1-2 metre sürüklenmiş olmalıydı. Dr. Scholtz, kızın başka bir yerde öldürüldüğü, yıkandığı, soğukta bekletildiği, daha sonra yol kenarına atıldığına emindi. "Ne zaman öldürüldü" sorusuna tam bir cevap veremese de, cesedin Saddler sokağının yan tarafına atılışı ile bulunması arasında geçen süre, bir günden fazla olamazdı. Halbuki sanık Donovan Samuel Moodley’in senaryosuna göre, ceset 12 gündür otların arasındaydı.
KOVANLAR YANLIŞ YERDE
Balistik uzmanı Jean Niewenhuys, olay yerinde 9 mm çapında 4 adet kovan buldu. Bunlar otopside çıkartılan 2 adet mermi çekirdeği ile aynı silahtan atılmıştı ve bu ya bir Beretta ya da Taurus tabancaydı. Niewenhuys’a göre kovanların otlar arasında bulunduğu yer, cesedin pozisyonu, yaraların yerleri ve silahın kinetik gücü ile uyumlu değildi. Cesedin altında ya da daha sağ tarafına doğru bulunması gerekiyordu. Ayrıca, olay yerinin dikkatle taranmasına rağmen, kızın bedenini delip geçmiş diğer iki çekirdek ortada yokru. Balistik incelemede, kurşunların Donovan’ın Taurus tabancasından çıktığı kanıtlandı. Ancak Niewenhuys, tıpkı patolog gibi, gerçek cinayet mahallinin burası olmadığı, cesedin ve kovanların daha sonra buraya getirildiğinden emindi.
CAS 253/7/2004 DOSYASI KAPANMADI
Donovan tutuklandıktan 384 gün sonra ömür boyu hapse mahkum oldu. Bu süre içinde uzmanlar defalarca mahkemeye çağırıldılar, avukat Johan Pretorius’un onlarca sorusunu yanıtladılar, hatta cinayetten bir yıl sonra, hava sıcaklığının aynı olduğu bir gün, cesedin bulunduğu yere 4 tane yeni kesilmiş tavuk koyarak, bir saat içinde sineklerin nasıl üşüştüğünü, yargıcın kendisine bile gösterdiler. Avukat, her iddiaya karşı bir savunma sundu. Sadece örümcek ağı delilini çürütemedi.
Yargıç Joop Labuschagne, Donovan’ın suç işlerken tek başına olmadığında, ayrıca genç kızın bulunduğu yerde öldürülmediği ve bir buzdolabında tutulduğunda ısrar ettiyse de, Donovan ilk ifadesinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Aradan aylar geçti. 28 Haziran 2006’da garip bir şey oldu. Donovan Moodley, olaylar sırasında tek başına olmadığını, öldürülmekten korktuğu için sustuğunu ve yeniden yargılanmak istediğini bildirdi.
Aslında dedektif Pyet Byleveld CAS 253/7/2004 cinayet dosyasını zaten hiç kapatmamıştı. Davanın yeniden görülüp görülmeyeceğine Eylül’de karar verilecek. Katil cezasını bulsa da Güney Afrika, işbirlikçisini ve orada bir yerlerdeki buzdolabını aramaktan vazgeçmeyecek.